Ana içeriğe atla

içimdeki canavarın uyanışı


allam yarebbim, uzun zamandır eve çikolata almıyordum ve yemiyordum... fark ettim ki, evde çikolata var ve her gün yiyorum... ne zaman almışım lan?! hem de bissürü?!

hem bilinç kaybı, hem bunamam var üzerinize afiyet... hee bir de geleceğin obez adayıyım...

vatana millete hayırlı olsun... süpaneke dinimiz amin!

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
çikolata yenmez mi hiç ımmmmmmmm ay canım istedi daha akşam yedimdi halbuki :)
benim favorim antep fıstıklı tüm çikolatalar :D
ayrıca profiterol hastasıyım :)toktor yüffen reçeteye profiterol yazın yaaaaaaaaa
ya gece gece yazılacak yazımıy dı bu ne olacak şimdi hadi bakalım çuku krizim tuttu :(
iris dedi ki…
çikolata yenir ki, hem de haam huum hammm huum diye :))
evde yedim çikolata, sonra dışarı çıktım, gittiğim yerde sufle yedim :)) çizgiyi aştım bugün :D
öyle toktor var mı yaa, ben de gidim :)) benim gittiğim hep kızıyor bana :))
bi de lüffen amaa suskun güvercinim gece yazmadım ki, gündüz yasdım ben onuu bühiii
Fısıltı dedi ki…
afet beni ben gecenin bu saatlerinde düşünce nete :P dogal olarak bu saatlere kadar kafa dolmuş oluyor az erken gelsem belki minübüs olur da:P ya iğrençti:)
neyse walla hiç yazdıgın saate bakmadan okudugum andan yorum yaptım .
toktor reçetesine gelincede ayarlarız bir şeyler . hamili kart yakınım olur .
Aklı selim toktoru;

------ ------ :P
iris dedi ki…
affedilecek bir şey yok canım, olur böyle şeyler ;))
ooo süperr ayarlayalım bence de, bana da lazım çünkü :D
Fısıltı dedi ki…
tamam yaşasınnnnnnnnnnnn yuppieeeeee benim avanta artı :P bir hasta daha bulduk ..:))
iris dedi ki…
eneeee çıkarcı güvercin :)) avanta profiterolundan tırtıklarım hee :D
Fısıltı dedi ki…
ayıpsın :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...