Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ben, kendim VII

* kendini "deniz"e ait hissedenlerdenim. buruşup, morarmaya başlamadan sudan çıktığım nadirdir... * vakti zamanında "sempati güzeli" seçilmişliğim var... tabii 4 yaşında olduğumu varsayarsak, seçilmem gayet normal... şimdi olsa ancak, "buz güzeli" falan seçilirim. * absalomcuumun da dediği gibi huysuzum azcık, kabul ediyorum :) * çok kötü bir televizyon izleyicisiyim... zira, dvd izlemek amacı dışında kullanılmıyor. * televizyonda takip ettiğim hiçbir dizi yok. öyle her hafta bölüm falan bekleyemem, unuturum ben, bünye alışkın değil... paşa paşa gidip dvdsini alırım, kafama ne zaman eserse izlerim. [bkz: house m.d.] * valiz hazırlamayı çok severim... zaten artık o kadar alıştım ki hazırlamam çok uzun sürmüyor... tek sorun şu ki dönerken o valiz dolup taşıyor. her defasında içine bir tanede küçük valiz ya da bez çanta falan koyayım diyorum, hep unutuyorum. artık ya bunu unutmayacağım ya da alışveriş yapmayacağım. * arada bir bana gelirler; kendimi kendimden

alıntı

" ne çok insan yüzü varmış da hiç farkına varmamışım. bir sürü insan var, fakat yüzler daha da fazla; çünkü her insanın yüzü birkaç tane. aynı yüzü yıllar yılı taşıyanlar var; tabii eskir bu yüz, kirlenir, kıvrımlarından açınır, yolculukta giyilen eldivenler gibi bollaşır. " malte laurids brigge'nin notları

hüzün

hüzün ki en çok yakışandır bize belki de en çok anladığımız hilmi yavuz; nazım hikmet şiirinden
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: Kuklacı Felek usta , kuklalar da biz. Oyuna çıkıyoruz birer , ikişer; Bitti mi oyun , sandıktayız hepimiz.

veda

her ölüm erken ama seninkisi çok erken oldu Nil'im... kapı komşum, çocukluğum, iyilik meleğim; nurlar içinde yat, mekanın cennet olsun...

günün şarkısı; déjà loin

bazen...

bazen "söz" tükenir, mecali kalmaz "dil"in... can parçalanmış, ruh uçmaya mâil, zaman ayakta... aşınır her şey, durdurulamayan bir hızla. görüntüler birbirine karışırken, anılar yıpranır. zaman akar, değişti sanırız, değişen bizizdir oysa...

günün şarkısı; pas si simple

babalar ve kızları

bir şey eklemeye gerek yok zannımca :)

canım yanıyor!

canım yanıyor... mesele benimle ilgili değil... ablamla ilgili... ablam dediysem, anne tarafımdan akrabam... öz ablam olsa, daha yakın olmazdık... canım yanıyor... büyük bir aşkla başlayan evliliğin, 2 sene bile sürmemesinden... hiç bitmeyen hakaretlerin, hatta adice, kör bir şiddetin ardından, "nihayet" alınan boşanma kararından... ama her şeyden öte, saygının bitmesinden. evet, herkesin başına aynı şeyler gelmez.. mutlu da sürebilir evlilikler... ama yine de, gördükçe, duydukça, korkuyorum evlilikten...

denizzzzzzz!

denizi özledim... suya giresim, buruşuncaya ve hafiften morarıncaya kadar çıkmayasım var. yakın bir arkadaşımla 29 mayıs - 1 haziran tarihlerinde olympos'a gitme planımız vardı ama şimdilik iptal ettik... ama eğer planı uygulayabilirsek, dünyanın en mutlu insanı olacağım... denizeeeee gitmekkkkk istiyorummmmmm....

kımıl zararlısı geri döndü :)

şu anda evimde irice bir kımıl zararlısı var. koltuğun üzerinde mayışmış bir şekilde yatıyor, ama ben biliyorum ki kesinlikle daha neler yiyebileceğini düşünüyor! kımıl zararlısı kim mi? tabii ki sevgili kardeşimden bahsediyorum... saat 20:30 itibariyle eve geldi ve her zamanki gibi ilk iş olarak buzdolabına saldırdı :D sürekli bir şeyler yiyor... ve evet, kabul ediyorum... onu çok sevsem de bu özelliğine sinir oluyorum... 1.80 boyunda ve 63 kilo... gram bile almıyor.... gıcııık işteee!

ahırkapı, beni bekleee :)

ben bi öğrenemedim evde oturmayı :)) bu akşam yine sokaklardayım... ee malum, ahırkapı hıdrellez şenliği var... kambersiz düğün olur mu, olmaz... o zaman neymiş? irissiz de şenlik, eğlence olmaz :)) afferim... geziiiciiim, eğleniiiciiim, yiyiiiciiim, içiiiciiim, göbecik aticiiiim, dilek diliiiiciim... dahaa olsun :) temem, kabul... hayat bana güzel :) eğlenmek isteyenleri beklerizz efem :)

allam yarebbim - 2

sadece öğrencilerime verdiğim bir mail adresim var... az önce baktım, gelen maillerden biri şu (gerçi devamı da var da, o kadar yazmayım, gelecekten umudu kesmeyin); "prensesim nasılsın? sizi çok özledim!" te allam yarebbim... akşam akşam gülsem mi ağlasam mı bilemedim... "manyak mısın evladım?" diye soracak oldum, vazgeçtim. cevap yazmayacağım. "bizde mi böyleydik?" diyeceğim ama ben hiçbir öğretmenime aşık olmadım... hadi onu geç, aşık olsam dahi hocama böyle hitap edecek cesaretim olacaktı?! imkansız... maili okuduktan sonra biraz şaşkınlık biraz sinirle arkadaşıma söyledim, "normal, dedi... okuldan ayrıldığın için artık seni öğretmeni olarak görmüyordur." doğru olabilir tabii... aramızdaki yaş farkı 8! kardeşimle yaşıt velet ve hala 12. sınıfta... başka bir arkadaşımsa kızdığımı bildiği için aynen şunu dedi; "ağzının tadını biliyormuş" sonra da güldü bol bol... gıcık... te allam nerde deli var, neden bana gönderiyorsun?

kendime gelmem lazım

havalar ısındı ya ruhumdaki umursamazlık katsayısı feci biçimde arttı... içimden sadece gezmek tozmak, gülmek, eğlenmek geçiyor. işin fenası ciddi manada her şeyi sermiş durumdayım. bu aralar gezmek dışında her şeyi erteliyorum... kim nereye çağırırsa oradayım ve aslında farkındayım; saçmalamaktayım :) kendime gelmem lazım... ama nasıl?

alternatif masallar; uyanmak istemeyen güzel...

gelip uyandırma beni uykumdan, bırak; uzun rüyalarda kalayım... biraz mutsuz olsa da sonu -ki çoğu aşk zaten bunu aramıyor mu?- gelsen de; öyle uzaktan ve sessizce öpmeden git... bırak, ben şimdi sadece uykudan yanayım...