Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ısrarkeş

geldiğim günden beri hava bulutlu.. sabah güzel, apaydınlık bir güneş -güne umutla başlamak- sonrasındaysa kara bulutların rüzgarla dansı.. ardından da bir ritüel gibi yağmurun başlaması.. o inat, biz ondan inat. ne kadar coşkuyla yağarsa yağsın plajdaki yerimiz değişmiyor, şemsiyelerin altında mıhlanmış gibi oturuyor, ısrarla güneşin açmasını bekliyoruz. ısrarkeş olduk; güneşi her defasında kandırıyoruz.

kısa bir mola

bir süredir ilgilenemiyorum blogla ve hatta hiçbir şeyle... az sonra da gidiyorum. 10 gün kadar yokum buralarda. eğer hava düzelirse kaz dağları'nın eteklerinde keyif çatıyor olacağım... ama eğer yağmur devam ederse kaderime küfrediyor olacağım... görüşmek üzere...

alıntı

Olgunluk I Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına? Boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir! Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir? Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız, hayalleri dik tutmak gerekir. ... Birhan Keskin

Trendy Blog Award

Sevgili deep ve sevgili bonafide tarafından bu ödüle layık görülmüşüm :) Kendilerine çok çok teşekkür ediyorum :) Bu ödülün yaratıcısı The Trendy Treehouse isimli blog sahibi olmakla birlikte, ödül sahibinin yerine getirilmesi gereken kuralları şunlarmış: * Bloğunuzda bu ödülle ilgili post hazırlamak (Size ödülü veren kişiye teşekkür etmek) * Postunuzda bu ödüle uygun bulduğunuz 10 blog arkadaşınızı belirtmek. * Postunuzda ödülün logosunu yayınlamak (Trendy Treehouse URL linki vererek) * Ödülü verdiğiniz 10 blogcuya, aynı kurallarda kendi seçecekleri 10 blogcuya haber vermelerini sağlamak. 10 kişiye bu ödülü vermem gerektiğini biliyorum ama zaten aklımdaki kişiler birçok kere almış bu ödülü :)) bu nedenle ki isim vermiyorum :)) kusuruma bakmayınız efenim...

Boğazımı Sıkma!

aylak olma isteği

birkaç gündür yine tatil moduna girmiş bulunmaktayım. çok feci çok... aylak aylak dolanmak istiyorum... boğazda kahvaltıya gitmek, ardından tüm günümü sergi gezerek geçirmek, günün yorgunluğunu güzel bir mekanda, leziz bir yemekle gidermek istiyorum... kimbilir belki de sonrasında birkaç kadeh kırmızı şarap... özledimmm yaaa...

27'den 28'e

zaman ne çabuk geçiyor, galiba büyüdükçe daha da çabuk... 27 bitti... sanki her şeyi dün yaptım; dün doğdum, bugün büyüdüm, okuduğum tüm okullardan dün mezun oldum, sanki dün defalarca aşık oldum, defalarca ayrıldım, sanki her şeyi çok hızlı yaşadım, 27 seneyi 2 güne sığdırdım. bugün 28'im... kocaman oldum artık... ama biliyorum, güzel günler beni beklemekte :)

Nazım İçin -1-

OZAN I. Kar yağdı bütün kış. Bir ağır düş. Kar yağdı bütün kış kederli ülkemize ormanın soluğu ıslak toprakla birleşti karayel budayıp geçti bütün yamaçları ak kefenler sarardı ve çürüdü durup dinlenmeden buruştu çocuklar silinip gitti çoğu kızamık gülleri açmıştı omuzlarında Kar yağdı bütün kış ve ben düşledim seni Ülkemiz yurdumuz sevdamız kardeşliğimiz ülkemiz yurdumuz aydınlığımız gençliğimiz yedi yaşında otuz yaşında yetmiş yaşında çağların tuzlu kemiklerinde birleşen ülkemiz yurdumuz yani yenilmez umudumuz ülkemiz yurdumuz kocamayan gelinimiz yazan kalemimiz öfkeli sevincimiz alın yazımız bitmez çilemiz Ülken ve yurdun ıslak hücreler dar odalar ağır anahtarlar yetesin diye bu taşlar ormanında kulak zarın yırtılsın diye sessizlikten sararsın diye sesin demir parmaklıklarda kireç tutsun paslansın diye eklem yerlerin ülkeler ve yurtlar kurdular sana kara anahtarlar ve soğuk odalardan Kar yağdı bütün kış kederli ovaya Bir madenciydin ayağa kalkışınla bir sabır yarattın köylü duyarlığ

Nazım İçin

NÂZIM'IN YÜREĞİ Usanınca gerçeklerin yalanından, kaygan, yüzsüz baskıdan, tunç Nâzım'ı anımsarım ve sesini biraz hançerimsi : "Merhaba kardaşım... Ne o, neden yüzün asık öyle Boş ver! Yoksa şiir mi takıldı bir yerde? Gel, birlikte bitirelim. Paran mı yok? Bakarız bir çaresine, dert değil. Kız mı? Aldırma bulunur..." Oysa asıl kendisinde var bir şey, içini kemiren yüz çizgilerinden dehşetle akan : "Hepsi iyi de, şu yürek ağrısı... Adam sen de ağrıyadursun, yaşıyoruz ya..." Kimisi için şiir bir roldür, Kimisine bir dükkân, kazançtır. Onun içinse ağrıdır şiir, rol değil. Nâzım'ın yüreği de ağrıdı durdu işte. Üzerine titreyen doktoru bir gün, hani pek de güvenemeyerek, uyarmıştı beni : "Bakın" demişti, "keskin konulardan kaçının ki ağrımasın Nâzım'ın yüreği..." Hey gidi doktor... Hastanız gitti. Yaramadı çabalarınız. Yüreğiyse onun gizli gizli çarparak sürdürdü ağrısını ölümünden sonra da. İçindeki acı için ağrıyor, Türkler için, Rusl

(d)ili geçmiş/(den)iz

Yaşamın geceye bakan yüzünde çocuklar gördüm, ellerinde solmuş, kurumuş gelincikler. Bir avuç suya tutarlardı ellerini, canlansın diye çiçekleri. Yağmazdı yağmur, kurur çatlardı topraklar... Deniz uzaktı, tuzlu suya bile hasret kalmıştı çocuklar. Damar damar olmuş, yaşlanmıştı yüzleri. Gözleri kapkara, ruhları tertemiz, yazgıları çapaklanmış halleriyle, sürerlerdi ayaklarını geçmişin tozlarını uçurmak ister gibi. Dalgalanırdı uzaktan ve hatta bilinmeyen bir "herhangi" yerden deniz... Kurur, parçalanır, ayrılırdı kenetlenmiş toprakları karanın... Su değmez, rüzgâr yakar geçer, bahar güze döner... Döngü değişmeden, kara suya kavuşmadan, renklenmeden, yeşillenmeden söner gider hevesler. Kış gelir, renksizlik sarar günler gibi düşleri... Diller yorgundur, ne konuşur ne de sever kimseyi. Yıpranır yaşamın döngüsünde, huzursuzlanmış bir aşkın ezgisi... Kıvranır eprimiş yüzünde acının yıkayıp, arındırdığı kirpikleri. Devşirir yasak sevdasını, komşu bahçeye girip gonca güllerden kaçak

Hayyam'dan

ben olmayınca bu güller, serviler yok. kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok. ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.