Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

sevdiklerimden...

fark ettim ki neredeyse ezbere bildiğim "küçük prens"ten ve "küçük kara balık"tan hiç alıntı yapmamışım... önceliği "küçük prens"e veriyorum, "küçük kara balık"ımız da bu sürede denize ulaşmaya çalışsın bakalım... ("küçük kara balık"ı bilmeyenler de buradan okuyabilirler efenim... çocuk kitabıdır, masaldır diyip geçmeyiniz lütfen, iran'ın yasaklı kitapları arasında bulunmakla birlikte 12 eylül döneminde türkiye'de de yasaklanmıştır.) * "-Koyun... Koyun çalıları yiyorsa çiçekleri de yer değil mi? -Koyunlar bulabildikleri her şeyi yerler. -Dikenli çiçekleri de mi? -Evet dikenli çiçekleri de. -Öyleyse dikenler... Ne işe yarar ki?.." * "Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım." * "...küçük prens, 'İnsanlar nerede?' diye söze başladı. 'Çölde insan çok yalnız hissediyor kendini...' 'İnsanlar arasında da yalnızdır insan.' dedi yılan..

ATAM

İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

SÖZCÜKLER, HAYALLER ve “YALNIZ OPERA”LAR

Sınırlarımızı düşündüm, özgürlüğümüzü… aramıza çizdiğimiz görünmez duvarları ve çaresizliğimizi de… hayallerimizi düşündüm; birlikte kurduğumuz… biraz yasak, biraz uzak, ama karşı konulamaz, kendiliğinden çıkagelen hayallerimizi. Zamanı düşündüm. Geç kaldığımız yahut erken gittiğimiz için kaybettiklerimizi, zamanlamayı öğrenemeyişimizi… yıkılmaya ramak kalışlarımızı, düşmemeye çalışmalarımızı, düşelim diye çelme takışlarını düşündüm. Sustum sonra uzun uzun. Yine Miles Davis çalıyordu, yine uçuşan jazz, ben susuyordum; aklımda cevaplanmamış sorular, susuyordum cevaplarını bulmaya çalışarak. “Var mıydı?” diye sordum kendime. Vardın. Bazen yakın, bazen uzak; ama hep vardın. Belki bir gün, umulmadık bir yerde kesişir diyeydi umutlarım. Mektuplar yazdım, mektuplar yırttım attım, mektuplar okuyamayacağın; seni unutmadım. Oradaydın… nerede olduğunu bilmesem de oradaydın. Sen; “yaşanmamış bir büyük aşk”, bense; dönmekten yorgun düşmüş atlıkarınca ve içinde bulunduğumuz kocaman lunapa