Ana içeriğe atla

geçen zamana ağıt



uzun zaman oldu ayaklarım toprağa değmeyeli, çimlerde uzanıp da üstümü başımı lekelemeyeli, bisiklete binmeyeli... mimozalarımı kapıp anneme gitmeyeli...

özledim; uçurtma uçurmayı, toprağa yatıp bulutlara, yıldızlara bakmayı, denize karşı bir bankta oturup huzurla dolmayı... çocukça hayaller kurmayı... uykulu gözlerle sabaha kadar sohbet etmeyi, titreye titreye ağlayıp sızmayı, kapıya gelen çingene çiçekçiyi, ve hatta annemin ayak seslerini...

büyümüşüm... anlamamışım...

geçen yıllar içimdeki çocukları birer birer öldürmüş, çaresizce boyun eğmişler, sadece bir tanesi kalmış... deliliğime sahip çıkmışım... zira en inatçısıymış... iyi ki de kalmış...

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
yaşasın aklı selim insanlar:)
absalom dedi ki…
çok büyük kayıp carmennnnnn...
toprağa basınız...
çimlerde yuvarlanınız...

şahane oluyo.
kendimden biliorum :)
iris dedi ki…
suskun güvercinim
yaşasın bizz :))

kontcuum vronskyciiim
bence de çok büyük kayıp... ama bunun için baharı beklemem gerekecek, zira istanbul son bir haftadır buz gibi :))
ama amaa kıskandırmayınıss beni :)
(bu yazıyı yazarken ilk fırsatta bu dediklerimi yapacağıma söz verdim ki ben kendime:) )
absalom dedi ki…
temem o zamanda...
söz sözdür :))

bakınız sözleri de unutmama.
hatırlatırım durduk yerde :))
iris dedi ki…
ben verdiğim sözleri unutmam efem, yapamayacağım sözü de vermem zaten :D
ama size bir şey derken dikkat edeceğimdir bundan sonra, ki bunu demiştim zati di mi :D

fark ettim efem, çaktırmadan hatırlatıyorsunuz :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...