Ana içeriğe atla
adam ilan-ı aşk için kum tepesini
düğün için deniz kıyısını seçti.
ve dokuz günlük balayı
capri adasında geçti.
ilk akşam yemeği: balık yahnisi
doğrusu çarpıcı bir yemek.
adam yumuladursun
kadından bir dilek.
dileği yerine geldi: bir bebek
ama bir sorun doğdu o an:
bir insan mıydı bu doğan?
gerçi beşer parmak vardı
ellerde ayaklarda
işitip hissediyordu da
öyleyse
mesele neydi ki?
ah bu çocuk
öyle tuhaf bir şeydi ki!
o aşk hikayesinin sonu buydu
bu doğum o mutluluğun sonuydu
çıkıştı doktora kadın:
"benim olamaz bu. çok farklı huyu suyu.
kokusuna bakın:
okyanus, yosun ve deniz suyu!"
doktor içerledi
"hanımefendi,
kabahat benim mi oğlunuz yarı-istiridyeyse
siz yine şanslısınız dün bu ilde
gagalı bir kız doğdu. üç kulaklı. her neyse. siz
en iyisi şirin bir eve taşının: sahilde
uygun isim arandı epey. sonunda
sam oldu adı. tabii aslında
"midyeye benzeyen o şey"
sonra herkeste bir merak bir merak
istiridye çocuk ne zaman kabuğundan çıkacak?
bir gün thompson dördüzleri onu görünce
"çift kabukluuuu" diye alay edip kaçtı çabucak
bir bahar günü sokakta unuttular
sam yağmur altında kaldı.
biriken suyun mazgaldan gidişine
baktı-daldı.
annesi arabayı otobanda durdurmuş
ön panele vurup duruyordu
keder,
hüsran,
ızdırap.
tahammül etmek zordu.
bir gece "hayatım" dedi kocasına
"sakın alay ettiğimi sanma
bana tuhaf gelen bir şey var
kızmaca yok ama. anlaşılan
yataktaki sorunlarından ötürü
oğlumuzu suçluyorsun her an"
adam perişan.
macunlar merhemler denedi
umutlanıp zaman zaman
iksirler losyonlar
ve kaşındıkça kaşındı kan-revan.
doktor dedi ki adama
"kesin bir şey denemez ama, belki
derdinizin devası derdinizin sebebi.
istiridye seks gücünü arttırır derler. kim bilir,
oğlunuzu yerseniz
saatlerce sevişmek size vız gelebilir."
gece adam usulca
süzüldü oğlunun odasına
gözünde kan,
alnında ter,
dilinde yalan.
"mutlu musun evlat? doğrusu
cennet dururken
çekilmez böyle hayat
düşün bi kere bezip de bu hayattan
ölmek istemez mi insan?"
gözlerini kırpıştırdı sam
ama cevap vermedi.
babası iyice kavrayıp bıçağı
gevşetti kıravatı.
tam tutmuş kaldırırken
oğlu ceketine damladı
adam kabukları ağzına dayadı
ve gidiverdi sam boğazından aşağı
sam'dan arta kalanları
hemen götürüp gömdüler
deniz kıyısına, kumsala.
bir damla gözyaşı, bir dua.
ve pürtelaş döndüler yuvalarına.
istiridye çocuğun mezarı:haç
sahile vurmuş olan
bir tahta parçasından
ve kuma yazılmış bir söz:
"kurtarır hazret-i isa"
ama silindi haritası
denizin ilk kabarmasıyla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah