Ana içeriğe atla

mim'lenmişim

sevgili dalgaları aşmak tarafından mim'lenmişim... neyse ki çalıştığım yerden geldi :)

konu; size bir şeyleri hatırlatan ve sevdiğiniz kokular'mış :)

en başta;

annemin kokusu...
deniz kokusu, ve hatta yazlık giysilerin, yazlık evlerin kendisine has bir kokusu olur ya, o da...
bebek kokusu...
mimozanın o baygın, iç yakan kokusu...
yağmur ve yağmur sonrası toprak kokusu...
sümbül, hanımeli, leylak, karanfil kokusu...
yeni biçilmiş çimen kokusu...
fırından yeni çıkmış ekmek kokusu...
kitap kokusu...
sevgilinin teninin kokusu...
taze çekilmiş kahve kokusu...

aklıma bir çırpıda ancak bunlar geldi efenim :)
şimdi yazmaktan daha zor olana geldi sıra.. hmmm... ve işte mimlediklerim :)

sevgili karılıksız karı

ve

sevgili şarlo'nun kızı fulya

Yorumlar

fulya dedi ki…
teşekkürler iriscim.ilk mim senden:)
iris dedi ki…
rica ederim fulyacım :) ben de mim konusunda pek tecrübeli sayılmam ;)
ama olsun, yazdık ya ;)
SerpiL dedi ki…
yağmurdan sonraki toprak kokusu varya işte bu.nefissssssss
Dalgaları Aşmak dedi ki…
toprak kokusu herkeste ortak zaten:)parfümü yapılmalı ..herkes toprak toprak kokarmış :)çoook eskiler (bende yeni sayılmam gerçi ):) derlermiş ki:ph mis gibi toprak kokusu denince,aman öyle deme..
toprak kokusu=ölüm müş..

bugün güzel tarafı hiçbirimize öyle birşey hatırlatmıyor :)

sevgiyle...
iris dedi ki…
dalgaları aşmak

keşke gerçeğinin aynısı olsa da alsak, sürünsek :)
hmmm toprak kokusu, ölümmüş... kokusu değil de toprak ve kahverengi bana ölümü çağırıştırır, kokusu olsa olsa yaşatır :)

desperate housewife

ilginç bir şarkı olmuş :) ama sanki azıcık intihal yapılmış gibi :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!