Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Unutun, unutturun bizi...

Bazen aklımdan ziyadesiyle saçma şeyler geçiyor... Kimi zaman gerçekleştiriyorum tüm saçmalıklarına aldırmadan, kimi zamansa kendimi engelliyorum. Bu ara kendimi engellemeye çalıştığım bir dönemimdeyim, kötü cevaplar vermek istemiyorum, artık hayatımda-hayatımızda olmayanlara. Geçmişimi unuttum...Acı çektiren kim varsa, çekip giden kim  varsa umrumda değil artık. Özlemiyorum. Aramıyorum. Hayatımda olanlardan, kalanlardan çok memnunum. Evleneceğim adamdan da... Ara sıra geçmişte kalanlardan haber verecek olanlar çıkıyor, susturuyorum... Gerek yok bilmeme, merak etmiyorum. Lütfen siz de benden haber götürmeyin, diyorum. Öldürmeyi seçtim ben onları, herkes bu ruhi cinayetlerime saygı göstermeli... Kendisini hatırlatmak için ara sıra arayanları, mesaj-mail atanları da umursamıyorum. Acınası bir çabadan öteye gitmiyor hiçbiri. Üzülüyorum. Bir zamanda takılıp kalmanın sancısını iyi biliyorum, herkesin atlatmakta benim kadar şanslı olmadığını da. Aramayın, sormayın;

Hasta olmaktan nefret ediyorum!

Bir haftadır hastayım... Farenjitle başlayıp sinizütimi azdıran gribimsi bir şey oldum... Doktor,  "Maşallah it'li bütün hastalıklara sahipsiniz."dedi, nasıl demesin?.. Şikayet üstüne şikayet. 2 gündür raporluyum, evde yatıyorum. Ama mübarek bana mısın demedi. Antibiyotik artık bir ara işe yarar diye umuyorum. Hasta olmaktan nefret ediyorum!

masal

Yüzüme yapışmış kocaman bir gülümseme var... Maşallah diyeyim (hatta siz de diyin), öyle mutlu ve huzurluyum ki... Kasım 2011'den bu yana, bir "masal"ı yaşıyorum... "Kader" diye bir şey varsa bu o işte... Seviyorum, seviliyorum... Ve kendimiz bile şaşkınız ama dün nişanlandık... İki gündür parmağımdaki yüzüğe baktıkça dünyanın en mutlu insanı olduğumu hissediyorum. Hiç bozulmasın mutluluğumuz, hiç kaçmasın huzurumuz... Seni çok ama çok seviyorum!

...

Bazen, kaderim ya da kadersizliğim -hangisini söylemeliyim bilmiyorum- peşimi bırakmayacak diye çok korkuyorum. Ara ara yüzeye çıkıyor, kendisini belli ediyor ve gidiyor... Sabaha kadar ağlamak istiyorum böyle anlarda... Aynı şimdi hissettiğim gibi.

hayal bu ya...

şimdi, tam da şu anda bu fotoğrafı biz çekmişiz...
çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun, esmerliğin gecemde, öyle kal. [Birhan Keskin]

Selim'imden Şarkılar

Çok sevdiğim, müzisyen bir arkadaşım var. Aslına bakarsanız arkadaştan öte benim için... Şimdi, bizi tanıştıran şahısla ikimizin de ilgisi kalmasa da (ki bu kendi adıma eski ve hüzünlü bir hikâyedir) beni Selim'le (ve başka bir arkadaşla -ki onu da çok severim) tanıştırdığı için her zaman müteşekkir kalacağım... Selimimin çok güzel şarkıları var, dinleyenler bilirler ama beni özellikle biri çok hırpalar: "Zeytinağacı". "Zeytinağacı"yla tanıştığım zamanlarda kötü zamanlar yaşıyordum. Terk edilmeyi, aldatılmayı hazmetmeye çalışıyordum. (Ne zor şeymiş... Benim başıma hiç gelmez sanıyordum, yaşadım ve öğrendim; bu bile atlatılıyormuş... Ve insan yeniden güvenebilmeyi, sevmeyi, mutlu olmayı başarıyormuş.) O kadar çok dinledim ki "Zeytinağacı"nı... Ağlamaktan gözlerimin şiştiğini ve gün boyu o şişlikle dolaştığımı bilirim. Sanki o şarkı sadece kendi acımı, hüznümü değil, Selim'in acısını ve hüznünü de hissettiriyordu bana. Bu aralar beni aynı &

yağmur

şimdi bir yağmur yağsa sevgili, ama öyle böyle değil, çıldırmışçasına bir yağmur... gecenin kör karanlığında, gözüm yıldızlarda, gönlüm sana kayarken ıslansam iliklerime dek.

aşk

öyle tuhaf bir güçtür ki; yapıma da yıkıma da hükmetmektedir gizli kalesinde. karşıt güçlerin aynı sonsuz amaç için çarpışıp bütünleşmesidir. akli olanı delirtir de, deliye bir şey yapmaz pek, zaten o çoktan tatmıştır onun kekremsi meyinden. o 'mey'in tadı öyledir ki; ya taşı "dîl"lendirir, ya dilbâzı lal eder; ya açtırır gözlerini, ya âmâ eder... o öyle bir 'mey'dir ki; "yokluğa da varlığa da değer..."

Güzel Bir Adam İçin

"Şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür. Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve bir çok güzel şeye sebep olabilirler..." Aramızdan ayrılalı 7 sene oldu bugün... Ardında bıraktığı herkesi gözyaşlarına boğalı, 7 sene... O gün nasıl ağladığımı çok iyi hatırlıyorum... Sanki ailemden biriydi... Sanki en yakınlarımdandı... Oysa, o yakınlığı sadece şarkılarıyla ve uzaktan gördüğüm suretiyle yakalamıştı; milyonlarca insanla yaşadığı gibi... Güzel adamdı. Temiz ve merhametli bakardı, içten gülerdi, dosdoğru ve kocaman yürekli bir adamdı. Ama gitti, o da erkenden. Ardında sevenleri kaldı ve şarkıları, bıkmadan dinlediğimiz... Yeniden hoşçakal... Mekanın cennet olsun... (Ki "cennet" diye bir yer varsa kesin oradasındır) Biz kendi derdimize yanalım... Bu yazıyı onun kendi cümleleriyle bitirmek en iyisi: "Bu arada, hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsada fırtınalara, bir gün boğ
Uzun bir ayrılıktan sonra yine, yeniden... Kırgınlığımı, kimsesizliğimi yendim de geldim... Giderken, benden haber almasını istemediğim insanların ben ne yaparsam yapayım yine de karşıma çıktıklarını, benden haber aldıklarını gördüm de geldim. Ama artık gitmek yok. Yine buralardayım... Herkese can-ı gönülden merhabalar :)

Üç Şair; Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar

üç şair... metin altıok, behçet aysan, uğur kaynar... "son"ları ortak olan üç şair... söyleyecek çok şey var, lakin behçet aysan'ın dediği gibi; bütün derinlikler sığ sözcüklerin hepsi iğreti. üç şairden üç şiir... metin altıok; kimi zaman "çağ dışı bir uyumsuzluk delisi" kimi zaman "metruk bir deniz feneri", kimi zaman da sadece bir "kedi sever"di. bilmekteydi kendince yaşamı, "bu kekre dünyada yazık geçit yok aşka bir şey yok paylaşacak acıdan başka" diyecek kadar acıyı kanıksamış, yalnızlığa alışmıştı, belki de bundan dolayı kendisini bir acıya kiracı olarak tanımlamıştı. belki de sırf bu yüzden, yalnızlığını sıyırmak için üzerinden, yazmıştı acının sebebiyet verdiği şiirlerini... (hala şiirlerini her okuduğumda, her ölümün erken olduğunu bilerek çok erken olduğunu düşünüyorum. biliyorum; daha çok şey vardı söylenecek.) "koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla, adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bul

All Mine!!!

İnsan dostlarının gerçek yüzünü monopoly oynarken tanıyormuş... Kardeş bildiğim pek sevgili Karılıksız Karı'nın içinde bir tefeci yaşadığını nereden bilirdim! Aslında her şey güzel başlamıştı. Soğuk bir kış akşamından kaçarak bir evin sıcaklığına sığınan birkaç arkadaş sadece sohbet etmek ve belki bir şeyler atıştırmak ümidiyle yanıp tutuşuyorlardı... Ancak içlerinden birinin farklı planları vardı! Sustu, konuşmadı, diğerlerinin de susmasını bekledi... Ve işte o meşum anda, yani her zaman olduğu üzere herkesi rahatsız eden o sessizlik anlarından birinde, sanki herkes çok sıkılmış da onlara hayatın en eğlenceli aktivitesini vaat edermiş gibi çıktı ortaya: "Monopoly oynayalım mı daha kutusunu bile açmadım!" Nereden bilirdik karşımızda kardeş bildiğimiz Karılıksız Karı değil de gözleri dolar işaretiyle ışıldayan ikinci dünya savaşı dönemi tefecilerinden biri var... Oyun olanca sıradanlığıyla başladı aslında. Paralar bölüştürüldü, sıralamayı belirleyecek zarlar a

seni beklemek...

sevdiğim, seni beklemek de güzel... zaman çok da hızlı akmıyor, kabul ediyorum. ama seni seviyor olmak öyle inanılmaz ve öyle güzel ki... bu nedenle seni beklemenin bile bir tadı var. tuhaf, heyecanlı, biraz vahşi ve kekremsi. telefonda her şeye rağmen saatlerce konuşarak azıcık ileri alabilsek de saatleri, yetemiyoruz işte bir parmak şıklatmayla vuslata ermeye. ama yine de geçiyor zaman. çift haneler terk etti bizi, artık tek haneli rakamlarda sürecek bu bekleyiş. 9 gün kaldı şimdilik... sonrası iyilik, güzellik :)

Küçük Kara Balık'tan

* her şeyin bir sonu olmaz mı? Gece sona erer, gündüz sona erer, ay öyle, yıl öyle... * Ben böyle gezmelerden bıktım artık. Yola düşüp gitmek, başka yerlerde neler olup bittiğini öğrenmek istiyorum. Bu lafları bana birinin öğrettiğini düşünüyorsun ama bilmeni isterim ki çoktandır düşünüyordum ben bunları. Elbette ondan bundan da çok şey öğrendim. Örneğin şunu anladım: Balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirdiklerinden yakınırlar. Sürekli sızlanır, lanet okur, her şeyden şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü? * Cahil olmasaydınız, dünyada birçoklarının kendilerine göre bir güzellikleri olduğunu bilirdiniz. Adınız bile size ait değil! * Yengeç: - Neden bu kadar kötümser ve korkaksın Küçük Balık? Balık: - Ben ne kötümserim, ne korkak. Gözümün gördüğünü, aklımın söylediğini dile getiririm. * Her an ölüm

Gözlerinde Hüznün Eldivenleri

Bazı sabahlar hüzünlü uyanır insan... Yılların yorgunluğu bir gecede yapışır omuzlarına. Bir açar ki gözlerini, gözlerinde hüznün eldivenleri. Anılar birer birer çıkarlar saklandıkları yerlerden, resmigeçit varmışçasına şenlenir zihni sahnesi. Bir müzik yükselir hafifçe tüm yaşamının fonunda. Ruhunun bayrakları çıkar iner göndere, lakin bir anda yas varmışçasına kalıverir yarıda. Kendi mezarını kendisi kazan neyin varsa yanındadır, haliyle yas olması da olağandır... Yaşam hüzündür... Yaşam hayaldir... Yaşam düş perdesinin kendisidir. Bazen düşlenir, bazen düşlersin, bazen de düşlerken düşersin düş perdesinden. Yara bere almakta yarışırken ruhunla tenin, düşkünlükten kurtulma çabasıyla kalkarsın düştüğün yerden. Sen yine aynı sensindir, düşlenirken bilmemiş, düşlerken düşmüş, düşkünken yalnızlığını öğrenmiş... Sen yine aynı sensindir, düşlemekten umudunu kesmemiş... Anılarla toplantıdayım günlerdir, çıkmaz hesaplardayım... Değiştiremeyeceğimi bildiğim halde... Tarifsiz bir hüzünl