Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Yılın Son Günleri

bir yıl daha bitiyor işte bu kadar duru, bu kadar yalın bu kadar el değmemiş sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri her sonda her başlangıçta ve her defasında alır gibi bir başkasını karşımıza perdeler çekip, ışıklar söndürüp oturup yatağın içine bir başımıza sorgulamak kendimizi öğrenmek ikizin anadilini, ikinci belleğimizi öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz karanlık günlerimizin kenar süslerini biterken bir yılın son günleri biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini gençlik ikindilerini kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri bir yıl daha bitiyor düşlerim, tasarılarım, yarım kalmış onca şey her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden bana mı öyle geliyor yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken? kırdım mı incittim mi birilerini kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler? kendimi yineledim mi yazdıklarımda? yeniden düşünmeliyim dostluklarım

tıp!

akut farenjit akut larenjit kulak kanallarında daralma... daha ne olsun, çalışkan insanım vesselam... sesim varla yok arası... anlayacağınız muhteşemim... 28 senedir ilk kez bu kadar sessizim!

kendime aferin!

kendi kendime nazar değdirdim... uzun zamandır hasta olmadım diye sevinirken hasta olmayı becerdim. aferin bana, azimli insanım vesselam... lakin bir an önce iyileşsem de hiç fena olmayacak... bir de karrrrr yağsınnnnn lütfennnnnnn :) eh daha fazla bir açıklama yapmama bir gerek yok sanırım, sebebi malum :)

unuttum...

unuttum harflerin dilini, kelimelerin cömertliğini... şimdi sözlerim zalim, hayatın kekre tadını sonuna kadar taşımakta içinde.

alıntı

Bilinmedik bir hüzün var içimde, Bir gariplik. Anladım ki, ya ben fazlayım bu şehirde, ya da biri eksik.. [Can Yücel]

aralığa girmişken...

çok uykum var, ama yatamıyorum. çünkü bir sürü işim var... bir insan 12 sınıfın dersine girer ve iki sınıfın da sınıf öğretmeni olursa, evde bile sürekli çalışmak zorunda kalıyor. anasını satayım neredeyse 20 saat mesaim var... ah bir de o topuklularla sürekli ayakta durmak yok mu?! topuklu giyinip de şikayet etmeyen kadınları takdir edip, alınlarından öpüyorum valla... ayrıca da imreniyorum ama o başka bir konu. *** ben her aralık depresyona girerim... yine geldi aralık, yakındır heyheylerimin üşüşmesi; ama biraz daha zaman var. aralığın 15'i hele bir gelsin... yılbaşına kadar ancak toparlanırım. gerçi bir çözümü, çaresi yok. gidenler hiç gelmeyecekler... ve ben yine kader, kısmet, ömür işte diyip susacağım. öyle işte... *** vronskyciiim, verdiğim sözü unutmadım... ama inan vaktim olmadı... sözüm söz :)

hayal bu ya

ben kırmızı şemsiyemle, ağlayan göğün altında...

I HATE MONDAYS

bayıldım buna :)

garfield büyüksün ve bilmeni istiyorum ki fikirlerine büyük saygı duyuyorum :))

günün şarkısı; yekerme sew

ve iştee geri döndüm :)) bitmekte olan günün şarkısı bir soundtrack'ten geliyor... broken flowers ost - yekerme sew

gepetto ve pinokyo

azıcık muzırlığım tuttu da paylaşayım istedim :)

bayrammm :)

herkesee iyi bayramlar efenimm :))

uzak

gizliden gizliye çağırandır... ve bilinmeyendir ne kadar seslenirse seslensin...

ben var az şey istemek

uzun uzun, huzurla uyumak istiyorum; "sabah alarm çaldığında uyanabilecek miyim?" endişesi taşımadan... çıplak ayaklarımla toprağa basmak, çimenlere uzanmak, bulutlara bakıp hayal kurmak istiyorum... şimdi 9 günlük tatil "uyku" için iyi fırsat... ama toprağa basmak, çimenlere uzanmak, bulutlara bakıp düşlere dalmak için biraz daha (tamam, kendimi kandırıyorum en az 6 ay) zaman var...

hayal bu ya

şimdi, yıldızların altında, tek bir battaniyeye sarınmış halde sevdiğimle sabahı beklemek vardı...

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!

Bütün dünya bilsin ki, benim için yandaşlık vardır ; Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum. (1924) Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar. (1929) Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası Hürriyet'tir. (1906) Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarım en kıymetli mirasından olan istiklâl aşkı ile yaratılmış bir adamım .Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını tanıyanlarca bu aşkım bilinmektedir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlak o milletin hürriyet ve istiklâline sahip olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok öne

artık benimsiniz ki :)

hafiften çatlak olduğumu kabul ediyorum... ama ben böyle mutluyum ki efenim... az önce yine çatlaklığımı konuşturdum ve şu fotoğraflarda gördüğünüz şeyleri sipariş ettim -ki 15-20 dakika sonraya kargoya verildiler bile, yarın ya da akşam üzeri elimde olacaklar :) - üstte bulunan kollarını açıp yatmış arkadaş tencerelere sarılmayı ve taşımayı çok seviyor, ben de onu bu zevkinden mahrum etmek istemedim... zaten evimde bu işi yapan bir elemana ihtiyaç vardı... altta bulunan delik deşik arkadaş ise kendisini bu şekilde ifade ettiğini söylüyor ve geçimini bu yolla kazanıyor... eh çorbada benimde tuzum bulunsun değil mi? bu sevimli tospaacık ise azıcık sihirli... gökyüzünü ve yıldızları siz istediğiniz zaman odanıza getiriyor... gökyüzünü ve tospaaları çok seven bir insan olarak dayanamadım... babamdan (ki kendisi benim manyaklığın kitabını yazdığımı düşünüyor -oysa ki ben gayet normal bi insanım, minik minik deliliklerim olsa da- hem bikerem azcık çatlaklık hayatı mutlu ve umutlu kılar) v

mümkün mü?

bencillik yapıyorum ve ikisini de istiyorum :)) mümkün mü ki?

aynı ben :)

kendimi gördüm sanki :))

mim mim mim :)

sevgili karılıksız beni mimleyeli çok oldu aslında... ama erken bunamam sebebiyle şimdiye kaldı... karılıksızcığım affeder umarım beni :) mimimize gelince, çocukluğumuzdaki anılarımızı yazacakmışız... o kadar çoklar ki, o sebeple trajikomik olanlarını seçtim... * annemin işe gitmesini istemediğimden dolayı kadıncağızın tüm beni uyandırmama gayretlerine rağmen, şam şeytanı gibi annemle birlikte uyanır, onun hazırlanmasını bekler, annem tam kapıdan çıkarken üst kattan pijamalarla koşa koşa inip, mahalle boyunca onun peşinde ağlayarak koşardım. ama annem her defasında beni atlatmayı başarırdı. * çocukluğumda da etle arası olmayan bir insan olduğumdan anne ve babam doktorumu aramışlar ve o söylerse belki yemediğim şeyleri yiyebileceğimi düşündüklerini söylemişler. sevgili ilhan amcam seve seve kabul etmiş. rutin kontrole gittiğimizde bana "irisciim, bak çok zayıfsın ve güçsüzsün. senin güçlenmen için et, tavuk, balık yemen lazım, annenler pişirdiklerinde yememezlik yapmak

hayal bu ya

çamaşır asılı kırmızı ev benimmiş meğersem...

o an

eteklerinde ateşten çiçekler açan kadın fırlat ayakkabılarını uzağa çıplak ayakların öyle bir değsin ki toprağa, vazgeçişi mümkün olmasın senden, o andan sonra...

alıntı

Birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister, yürek ist er, körlük ister... Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu... J. P. Sartre

zam(an)

zam(an) geniş bir süreye sahiptir, "an" onun yalnızca küçücük bir parçasıdır. "an"lar an(ı)lara daha çabuk karışır; soluduğun nefesin yitip gitmesi gibi...

Bana monica dediler, sanırım beni yediler

Şu son zamanlarda birisi yakın bi arkadaş olmak üzere 4 kişi tarafından monica bellucci'ye benzetildim. Bence zerre kadar alakam yok.. Hadi len diyip geçicem de, en son yakın bi arkadaşım "sen zamanla monica bellucci'ye daha çok benzediğinin farkında mısın?" dedi.. Ağzım ensede düğüm oldu o ayrı konu da zannımca beni kafaya alıyorlar..

İnziva

Bir süreliğine inzivaya çekilmiş bulunmaktayım. Yine uzaktayım İstanbul'dan. Kafam karmakarışık, içim kafamdan da karışık... Ama güzel şeyler de var. İstanbul'dan ayrılmadan önce dördüncü dövmemi yaptırmaya başlamam gibi... Tamamlanması için en az iki kere daha gidecek olsam da şimdiden çok sevdim onu ben... Unutmadan; sevgili müstakbel ortağım monera'ya da o ilginç cumartesi gününü benimle paylaştığı için teşekkürü bir borç bilirim. Her ne kadar, sabahın köründe sıcacık yatağından çıkarken beni anıp, kötü kötü kulaklarımı çınlatmış olsa da bu, gelmiş olduğu gerçeğini değiştirmez. Ayrıca kendisi bugüne bugün paratonerliğime de (ki bu başka bir yazının konusu) yakından şahit olmuş bir kişilik... Hee bu iyi mi bilmem tabii, ona sormak lazım :) Şimdilik hoşçakalınız efenim... Görüşmek üzere :)

hayal bu ya

şimdi orada olmak isterdim....

suskun

susmak isyandır; yazgımızı değiştirmeye çalıştığımız iklimlerde...

Zamana Sual

Hüzünlü bir tanrıçaydı annem belki bundandır; dilimdeki bunca sitem... Geçmişi uzak, bugünü tuzak, geleceği incelikle işlenmiş nurdan sis. Bilmiyorum; yaşamayan hangimiz?

aptalları tanıma kılavuzu II

kaldığımız yerden devam edelim efenim... 11: Bilin ki bir aptal gördüğünüz yerde psikosomatik bir belirti de mutlaka vardır. Üzüntüsünü, sıkıntısını belli etmek, kimseyi üzmek istemez, başı ağrır, kıçı ağrır, midesi ağrır, bulanır, hatta hastaneye bile kaldırılır. 12: Aptallar bencil olmayı bilmezler. Bu nedenle pekçok konuda sömürülseler de sömürüldüklerini kabul etmezler. 13: Aptallar yaratıcı olurlar. Yıkıcılık bencillerin işidir. Aptallarda sürekli bir yaratım, var etme çabası vardır. Sadece ürün bazlı bir yaratım çabası değildir. Sevdiklerini de var etmeye çalışırlar. 14: Aptallar "yangında ilk kurtarılacak" hiçbir zaman olamazlar. Onlar tehlike anında ilk kurtulunacak olanlardır. Onlar bırakılır, atılır, sonra da arkaya bakmadan kaçılır. 15: Aptallar genellikle çok düşünceli olurlar. Lakin kimseyi kırmamak, üzmemek, ses çıkarmamak, her şeyi olduğu gibi kabul etmek bir görev gibi üstlerine yapıştırılmıştır. 16: Aptallar kendilerini düşünmezler. "Feda" konusunda

mim'den yazı

sevgili karılıksız beni mim'lemiş :)) kendisine çokkk teşekkür ettikten sonra mim'imi cevaplamaya geçiyorum; 1) Lakabın var mı varsa nedir? Çocukluğumdan beri bir sürü lakabım oldu... Son zamanlarda en çok kullanılanlar ise -absalom tarafından kullanılan- carmen , -kuzenim tarafından kullanılan- esmeralda ve -yakın bir arkadaşım tarafından yeni kullanılmaya başlanılan- küçük kara balık :) 2) Son zamanlardan diline dolanan şarkı? Gripin'in son albümü tümüyle dilime dolanmış durumda... Ama özellikle, gözyaşlarım değil onlar ... 3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun? Yaklaşık 7 sene önce -1,5 ay önce ayrıldığım nişanlıma- aşık olmuştum. 4) En son okuduğun kitap/ izlediğin film? Hiçbir zaman tek kitap okumadığım için en son Oya Baydar 'ın Kedi Mektupları ve Elif Şafak 'ın Siyah Süt 'ünü okudum. İzlediğim en son filmse Mary and Max . 5) Son zamanlarda en çok özlediğin... Annem... 6) Bir günlüğüne ünlü biri (oyuncu/şarkıcı/politikacı vs) olma hakkı tanınsay

aptalları tanıma kılavuzu I

kimilerine göre "aptallık" olan özellikler, kimilerinin gerçeği oluyor. özellikle de yaşadığımız dönem içerisinde... bu yazı belki bir özeleştiri, belki de başkalarının "aptallık" dediği özelliklerimin ifşa edilmiş hali... maddeler içerisinde kendi özelliklerinizden görürseniz, lütfen çemkirmeyin... zira başkaları "aptallık" olarak tanımlasa da bunlar benim gerçeğim ve görünüşe göre benzemekteyiz. şimdi maddelerimize geçelim: 1: aptallar çok sever. bazen kendilerinden daha çok. 2: aptallar çok sevmeyi marifet sayarlar. 3: sadece ilişkileri süresince değil, ilişkilerinin bitiminde de sadık olurlar. sanırlar ki bir aşk bitince yenisi yaşanmaz. 4: aptallar "o"nsuz olamayacaklarını, ilişkileri bitince dünyanın duracağını sanırlar, ama tabii ki bir bok olmaz. 5: aptalların sırları olmaz. içlerinde, düşüncelerinde ne varsa dillerindedir. bu nedenle hiçbir işleri rast gitmez. kem gözden, nazardan mı dersiniz, aptallıklarından mı dersiniz, buna artık siz

alıntı

"Sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki o siyah noktada durdun. Bunun adı işte; zulümdü. Bu zulümde sen beni bu uçlarımdan çarmıha gerdin. Ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan. Tekrar tekrar, Tekrar tekrar kanattım (...) Senin istediğinden fazla kanattım kendimi." Birhan Keskin

kendime not!

unutma! bir gün kaldığın yerden başlayacaksın biri seni bulacak… önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan biraz ürkeceksin. ne kadar dirensen de nafile insansın sonuçta, seveceksin…. eski acılara bakıp da küsme sevdalara gavura kızıp da oruç bozulmaz sök at kafandan acaba ları! bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz..

kronik acil

Bir haftaya 2 acil servis sığdırdım.. Maşallah bana. Önce mide problemiydi, bütün geceyi banyoda geçirdim, koca gece sadece 1,5 saat uyudum. Daha doğrusu bayıldım... Sabahında acile kaldırıldım. 2 şişeye yakın serum yedikten sonra kendime geldim... 3 gündür de sol bacağımda geçmek bilmeyen bir kramp var. Dün gece yine acil servislik oldum. Dr. sinirsel olduğunu söyledi. Geçmesi uzun sürebilirmiş.. Yürüyemiyorum, ayağımın üstüne basamamıyorum, hatta yatamıyorum bile... Canım çok acıyor... Umarım çabuk geçer... Dayanamıyorum...

...

"otomatik kapı"yı "romantik kapı" olarak okuyan ve şaşıran salak benim :)

oh beee

üstümden tır mı, yoksa fil sürüsü mü geçti bilmiyorum... bildiğim; an itibariyle bir kuş kadar hafif olduğum... sanki bedenim gitti, ruhum kaldı; hafifledim... bu gece uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapacağım. arşivden -aldığım ama izleyemediğim- bir film seçip keyfine varacağım... sadece film izlemeyi değil, kitap okumayı da özledim. bir de kitap seçip, valize atmak lazım... hee, bir de yarın sabah yolculuk vakti :) mutluyum, huzurluyum... tatil biziii bekleeeee......

saçma

bi insana uyku ilacı da mı kar etmez? hadi uyuyamadın, edebinle otursana! resmen kuzene bulaştırdım uykusuzluğumu, gece boyunca göz patlattık.. zaten uyumaya kalksak arka koltuğumuzda oturan teyze izin vermeyecekmiş. teyze değil, aslan mübarek.. kükreye kükreye bi hal oldu.. uykusuzluk da bizde alkol etkisi yaptı.. gülmekten çenemiz ağrıdı. allam yarebbim bu nasıl yolculuk? saçmalıklar silsilesinden ölmek üzereyiz.. maşallah her gün sürprizlerle dolu.. evvelsi gece eve yarasa da girdi, heh, dedik, şimdi oldu. gecenin 3ünde evde yarasa telaşı yaşandı. paratoner iş başında anlayacağınız.. durmak yok, saçmalığa devam!

yolculuk vakti

işte yine yolculuk vakti.. en sevmediğimden hem de, 8 saat boyunca yolda olacağız... merak ediyorum, otobüse binerken benim gibi uyku ilacı içen deli var mı diye.. buna rağmen uyuyamamam mümkün :)

Kırmızı nokta mağdurları

Koca evde ısırılan, kanı emilen yalnızca biziz! Sebebini bilememekteyiz! Başlarda sayıyorduk, artık saymayı bıraktık.. O kadar çok kırmızı noktamız var ki! Koca bir sinek sülalesini doyurduk, neredeyse uçamaz hale geldiler. Fenistil bu yazın en favori ilacı, elimizden düşmek bilmedi, sürünüp duruyoruz. Ama gittikçe artıyor bu kırmızı noktalar ve ben kaşınmaktan çok sıkıldım... Unutmazsam yarın amonyak alacağım. İğrenç kokuyor kabul, ama kaşıntıyı hemen yok ediyor.. Hem belki kabartılarımız da söner.. Hee bir de bu sinekler terminatör gibi.. Sanki bütün bir kış bugünler için beklemişler, hazırlanmışlar. Hiçbir şey çare olamadı henüz derdimize.

ısrarkeş

geldiğim günden beri hava bulutlu.. sabah güzel, apaydınlık bir güneş -güne umutla başlamak- sonrasındaysa kara bulutların rüzgarla dansı.. ardından da bir ritüel gibi yağmurun başlaması.. o inat, biz ondan inat. ne kadar coşkuyla yağarsa yağsın plajdaki yerimiz değişmiyor, şemsiyelerin altında mıhlanmış gibi oturuyor, ısrarla güneşin açmasını bekliyoruz. ısrarkeş olduk; güneşi her defasında kandırıyoruz.

kısa bir mola

bir süredir ilgilenemiyorum blogla ve hatta hiçbir şeyle... az sonra da gidiyorum. 10 gün kadar yokum buralarda. eğer hava düzelirse kaz dağları'nın eteklerinde keyif çatıyor olacağım... ama eğer yağmur devam ederse kaderime küfrediyor olacağım... görüşmek üzere...

alıntı

Olgunluk I Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına? Boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir! Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir? Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız, hayalleri dik tutmak gerekir. ... Birhan Keskin

Trendy Blog Award

Sevgili deep ve sevgili bonafide tarafından bu ödüle layık görülmüşüm :) Kendilerine çok çok teşekkür ediyorum :) Bu ödülün yaratıcısı The Trendy Treehouse isimli blog sahibi olmakla birlikte, ödül sahibinin yerine getirilmesi gereken kuralları şunlarmış: * Bloğunuzda bu ödülle ilgili post hazırlamak (Size ödülü veren kişiye teşekkür etmek) * Postunuzda bu ödüle uygun bulduğunuz 10 blog arkadaşınızı belirtmek. * Postunuzda ödülün logosunu yayınlamak (Trendy Treehouse URL linki vererek) * Ödülü verdiğiniz 10 blogcuya, aynı kurallarda kendi seçecekleri 10 blogcuya haber vermelerini sağlamak. 10 kişiye bu ödülü vermem gerektiğini biliyorum ama zaten aklımdaki kişiler birçok kere almış bu ödülü :)) bu nedenle ki isim vermiyorum :)) kusuruma bakmayınız efenim...

Boğazımı Sıkma!

aylak olma isteği

birkaç gündür yine tatil moduna girmiş bulunmaktayım. çok feci çok... aylak aylak dolanmak istiyorum... boğazda kahvaltıya gitmek, ardından tüm günümü sergi gezerek geçirmek, günün yorgunluğunu güzel bir mekanda, leziz bir yemekle gidermek istiyorum... kimbilir belki de sonrasında birkaç kadeh kırmızı şarap... özledimmm yaaa...

27'den 28'e

zaman ne çabuk geçiyor, galiba büyüdükçe daha da çabuk... 27 bitti... sanki her şeyi dün yaptım; dün doğdum, bugün büyüdüm, okuduğum tüm okullardan dün mezun oldum, sanki dün defalarca aşık oldum, defalarca ayrıldım, sanki her şeyi çok hızlı yaşadım, 27 seneyi 2 güne sığdırdım. bugün 28'im... kocaman oldum artık... ama biliyorum, güzel günler beni beklemekte :)

Nazım İçin -1-

OZAN I. Kar yağdı bütün kış. Bir ağır düş. Kar yağdı bütün kış kederli ülkemize ormanın soluğu ıslak toprakla birleşti karayel budayıp geçti bütün yamaçları ak kefenler sarardı ve çürüdü durup dinlenmeden buruştu çocuklar silinip gitti çoğu kızamık gülleri açmıştı omuzlarında Kar yağdı bütün kış ve ben düşledim seni Ülkemiz yurdumuz sevdamız kardeşliğimiz ülkemiz yurdumuz aydınlığımız gençliğimiz yedi yaşında otuz yaşında yetmiş yaşında çağların tuzlu kemiklerinde birleşen ülkemiz yurdumuz yani yenilmez umudumuz ülkemiz yurdumuz kocamayan gelinimiz yazan kalemimiz öfkeli sevincimiz alın yazımız bitmez çilemiz Ülken ve yurdun ıslak hücreler dar odalar ağır anahtarlar yetesin diye bu taşlar ormanında kulak zarın yırtılsın diye sessizlikten sararsın diye sesin demir parmaklıklarda kireç tutsun paslansın diye eklem yerlerin ülkeler ve yurtlar kurdular sana kara anahtarlar ve soğuk odalardan Kar yağdı bütün kış kederli ovaya Bir madenciydin ayağa kalkışınla bir sabır yarattın köylü duyarlığ

Nazım İçin

NÂZIM'IN YÜREĞİ Usanınca gerçeklerin yalanından, kaygan, yüzsüz baskıdan, tunç Nâzım'ı anımsarım ve sesini biraz hançerimsi : "Merhaba kardaşım... Ne o, neden yüzün asık öyle Boş ver! Yoksa şiir mi takıldı bir yerde? Gel, birlikte bitirelim. Paran mı yok? Bakarız bir çaresine, dert değil. Kız mı? Aldırma bulunur..." Oysa asıl kendisinde var bir şey, içini kemiren yüz çizgilerinden dehşetle akan : "Hepsi iyi de, şu yürek ağrısı... Adam sen de ağrıyadursun, yaşıyoruz ya..." Kimisi için şiir bir roldür, Kimisine bir dükkân, kazançtır. Onun içinse ağrıdır şiir, rol değil. Nâzım'ın yüreği de ağrıdı durdu işte. Üzerine titreyen doktoru bir gün, hani pek de güvenemeyerek, uyarmıştı beni : "Bakın" demişti, "keskin konulardan kaçının ki ağrımasın Nâzım'ın yüreği..." Hey gidi doktor... Hastanız gitti. Yaramadı çabalarınız. Yüreğiyse onun gizli gizli çarparak sürdürdü ağrısını ölümünden sonra da. İçindeki acı için ağrıyor, Türkler için, Rusl

(d)ili geçmiş/(den)iz

Yaşamın geceye bakan yüzünde çocuklar gördüm, ellerinde solmuş, kurumuş gelincikler. Bir avuç suya tutarlardı ellerini, canlansın diye çiçekleri. Yağmazdı yağmur, kurur çatlardı topraklar... Deniz uzaktı, tuzlu suya bile hasret kalmıştı çocuklar. Damar damar olmuş, yaşlanmıştı yüzleri. Gözleri kapkara, ruhları tertemiz, yazgıları çapaklanmış halleriyle, sürerlerdi ayaklarını geçmişin tozlarını uçurmak ister gibi. Dalgalanırdı uzaktan ve hatta bilinmeyen bir "herhangi" yerden deniz... Kurur, parçalanır, ayrılırdı kenetlenmiş toprakları karanın... Su değmez, rüzgâr yakar geçer, bahar güze döner... Döngü değişmeden, kara suya kavuşmadan, renklenmeden, yeşillenmeden söner gider hevesler. Kış gelir, renksizlik sarar günler gibi düşleri... Diller yorgundur, ne konuşur ne de sever kimseyi. Yıpranır yaşamın döngüsünde, huzursuzlanmış bir aşkın ezgisi... Kıvranır eprimiş yüzünde acının yıkayıp, arındırdığı kirpikleri. Devşirir yasak sevdasını, komşu bahçeye girip gonca güllerden kaçak

Hayyam'dan

ben olmayınca bu güller, serviler yok. kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok. ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.

ben, kendim VII

* kendini "deniz"e ait hissedenlerdenim. buruşup, morarmaya başlamadan sudan çıktığım nadirdir... * vakti zamanında "sempati güzeli" seçilmişliğim var... tabii 4 yaşında olduğumu varsayarsak, seçilmem gayet normal... şimdi olsa ancak, "buz güzeli" falan seçilirim. * absalomcuumun da dediği gibi huysuzum azcık, kabul ediyorum :) * çok kötü bir televizyon izleyicisiyim... zira, dvd izlemek amacı dışında kullanılmıyor. * televizyonda takip ettiğim hiçbir dizi yok. öyle her hafta bölüm falan bekleyemem, unuturum ben, bünye alışkın değil... paşa paşa gidip dvdsini alırım, kafama ne zaman eserse izlerim. [bkz: house m.d.] * valiz hazırlamayı çok severim... zaten artık o kadar alıştım ki hazırlamam çok uzun sürmüyor... tek sorun şu ki dönerken o valiz dolup taşıyor. her defasında içine bir tanede küçük valiz ya da bez çanta falan koyayım diyorum, hep unutuyorum. artık ya bunu unutmayacağım ya da alışveriş yapmayacağım. * arada bir bana gelirler; kendimi kendimden

alıntı

" ne çok insan yüzü varmış da hiç farkına varmamışım. bir sürü insan var, fakat yüzler daha da fazla; çünkü her insanın yüzü birkaç tane. aynı yüzü yıllar yılı taşıyanlar var; tabii eskir bu yüz, kirlenir, kıvrımlarından açınır, yolculukta giyilen eldivenler gibi bollaşır. " malte laurids brigge'nin notları

hüzün

hüzün ki en çok yakışandır bize belki de en çok anladığımız hilmi yavuz; nazım hikmet şiirinden
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: Kuklacı Felek usta , kuklalar da biz. Oyuna çıkıyoruz birer , ikişer; Bitti mi oyun , sandıktayız hepimiz.

veda

her ölüm erken ama seninkisi çok erken oldu Nil'im... kapı komşum, çocukluğum, iyilik meleğim; nurlar içinde yat, mekanın cennet olsun...

günün şarkısı; déjà loin

bazen...

bazen "söz" tükenir, mecali kalmaz "dil"in... can parçalanmış, ruh uçmaya mâil, zaman ayakta... aşınır her şey, durdurulamayan bir hızla. görüntüler birbirine karışırken, anılar yıpranır. zaman akar, değişti sanırız, değişen bizizdir oysa...

günün şarkısı; pas si simple

babalar ve kızları

bir şey eklemeye gerek yok zannımca :)

canım yanıyor!

canım yanıyor... mesele benimle ilgili değil... ablamla ilgili... ablam dediysem, anne tarafımdan akrabam... öz ablam olsa, daha yakın olmazdık... canım yanıyor... büyük bir aşkla başlayan evliliğin, 2 sene bile sürmemesinden... hiç bitmeyen hakaretlerin, hatta adice, kör bir şiddetin ardından, "nihayet" alınan boşanma kararından... ama her şeyden öte, saygının bitmesinden. evet, herkesin başına aynı şeyler gelmez.. mutlu da sürebilir evlilikler... ama yine de, gördükçe, duydukça, korkuyorum evlilikten...

denizzzzzzz!

denizi özledim... suya giresim, buruşuncaya ve hafiften morarıncaya kadar çıkmayasım var. yakın bir arkadaşımla 29 mayıs - 1 haziran tarihlerinde olympos'a gitme planımız vardı ama şimdilik iptal ettik... ama eğer planı uygulayabilirsek, dünyanın en mutlu insanı olacağım... denizeeeee gitmekkkkk istiyorummmmmm....

kımıl zararlısı geri döndü :)

şu anda evimde irice bir kımıl zararlısı var. koltuğun üzerinde mayışmış bir şekilde yatıyor, ama ben biliyorum ki kesinlikle daha neler yiyebileceğini düşünüyor! kımıl zararlısı kim mi? tabii ki sevgili kardeşimden bahsediyorum... saat 20:30 itibariyle eve geldi ve her zamanki gibi ilk iş olarak buzdolabına saldırdı :D sürekli bir şeyler yiyor... ve evet, kabul ediyorum... onu çok sevsem de bu özelliğine sinir oluyorum... 1.80 boyunda ve 63 kilo... gram bile almıyor.... gıcııık işteee!

ahırkapı, beni bekleee :)

ben bi öğrenemedim evde oturmayı :)) bu akşam yine sokaklardayım... ee malum, ahırkapı hıdrellez şenliği var... kambersiz düğün olur mu, olmaz... o zaman neymiş? irissiz de şenlik, eğlence olmaz :)) afferim... geziiiciiim, eğleniiiciiim, yiyiiiciiim, içiiiciiim, göbecik aticiiiim, dilek diliiiiciim... dahaa olsun :) temem, kabul... hayat bana güzel :) eğlenmek isteyenleri beklerizz efem :)

allam yarebbim - 2

sadece öğrencilerime verdiğim bir mail adresim var... az önce baktım, gelen maillerden biri şu (gerçi devamı da var da, o kadar yazmayım, gelecekten umudu kesmeyin); "prensesim nasılsın? sizi çok özledim!" te allam yarebbim... akşam akşam gülsem mi ağlasam mı bilemedim... "manyak mısın evladım?" diye soracak oldum, vazgeçtim. cevap yazmayacağım. "bizde mi böyleydik?" diyeceğim ama ben hiçbir öğretmenime aşık olmadım... hadi onu geç, aşık olsam dahi hocama böyle hitap edecek cesaretim olacaktı?! imkansız... maili okuduktan sonra biraz şaşkınlık biraz sinirle arkadaşıma söyledim, "normal, dedi... okuldan ayrıldığın için artık seni öğretmeni olarak görmüyordur." doğru olabilir tabii... aramızdaki yaş farkı 8! kardeşimle yaşıt velet ve hala 12. sınıfta... başka bir arkadaşımsa kızdığımı bildiği için aynen şunu dedi; "ağzının tadını biliyormuş" sonra da güldü bol bol... gıcık... te allam nerde deli var, neden bana gönderiyorsun?