Ana içeriğe atla

gece, mola ve hayaller


kısa bir molaya ihtiyacım var. yaşamın dönemeçleri beni daha da zorluyor artık, yoruluyorum... insan her şeyden kaçar da, bir kendinden kaçamaz ya, onu da biliyorum... istediğim sadece birazcık huzur... telefonsuz, televizyonsuz, hatta bilgisayarsız küçücük bir mola... bir haftalık, on günlük...

gece, bir an kumsalda olmayı istedim... karanlığın ve sonbaharın kucaklaşmasıyla boşalmış bir sahilde, kumlarla son demlerini yaşayan şezlogların üzerinde buldum kendimi... arkadaki cafeden hafiften bir müzik geliyordu. hava biraz da bulutluydu sanki, yıldızların hepsini seçemedim... ama varlardı... yine ışıldamaktaydılar, sessiz, huzurlu...

çocukluğumun, ilk gençliğimin yazlarını düşündüm.. yaşamımın en güzel anları, en güzel sohbetleri hep orada geçti; gecenin sarıp sarmaladığı bir şezlong üzerinde... ilk kez orada aşık oldum... yanyana iki şezlongta uzanmış sohbet ederken, benim için özel olan bir erkekle ilk kez orada el ele tutuştum, ne heyecanlanmış ve utanmıştım! sanki gecenin karanlığında yüzümün kızarıklığını görebilecekmiş gibi... ilk kez orada yine "o"nun gözlerinin içine bakabildim... ilk biramı, ilk şarabımı yine kumsalda içtim... ne güzeldi...

gece, yine oradaydım... sustum ve izledim... özledim... bu gece, galiba yine orada olacağım...

Yorumlar

khaos dedi ki…
İnsan, resme de bakarak sanki oradaymış gibi hissediyor bir anda kendini.

Ne mutlu,
Bence o sahilden hiç metropole gelme.. :)
iris dedi ki…
bana kalsa hep orada yaşayacağım da, şimdilik pek mümkün görünmüyor... ancak böyle hayallerde :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!