Ana içeriğe atla

yeni kitaplarım, yine kitaplarım

ah be blog, ne olacak benim bu halim! kitap ve dvd alırken kendimi kaybediyorum... geçen gün internette sürekli alışveriş yaptığım siteyi gezerken sanal sepetimi bir hayli doldurmuşum (bilinçsiz tabi :P)

sonra gördüm ki fiyat bayaa kabarmış, dedim ki bazılarını eleyeyim... baktım baktım , bi türlü beceremedim... onu almazsam bunun boynu bükülür, diğerini çıkarsam benim içim kıyılır, öbürüne zaten ilişmeyeyim derken hepsini aldım :D kredi kartı numaramı girdim, ve bir hafifledim ki sormayın :))

az evvel baktım ki, kitaplarımı dvdlerimi kargoya vermişler... ilk defa bu kadar çabuk yolladılar... ki zannımca fiyatı görünce "oooo bu pek muhterem hanımefendiyi pek bekletmeyelim" dediler... eh malum zaman ye kürküm ye ye zamanı... ister sanalda, ister reelde :D

Yorumlar

Yaşar dedi ki…
güle güle okuyun yeni kitapları :))) ben bile sevindim, kitaplara...

ben de dün bi kitapçıya girdim; sadece bir tek kitap sorup çıkacaktım :(( 5 tane kitap almışım... eşimden işittiğim azarı siz tahmin edin artık...


iyi okumalar...
iris dedi ki…
:D teşekkür ederim :)) geldi bugün kitaplarım, mutluyum, suratıma yerleşmiş kocaman bir gülümseme, sanki karun'un hazinesine sahip oldum :D

geçmiş olsun diyeyim :)) bilirim o azarları :D ben de bu gidişle evlenirken çeyiz olarak kitap-dvd falan götüreceğim :D

size de keyifli okumalar :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!