tüm erken kaybedilenlere...
kırmak vardı hüznümün kapısını ninniler dolaşırken içimde. sözsüz, sessiz, yorgun mırıldanırken ve gençliğini fısıldarken kulağına tüm erken kaybedilenlerin, dönüş yok biliyorum.
dönüş yok, gelip çattığında yolculuk vakti; asılsa da derme çatma hayallerimizin solgun yüzü. gelmiştir ninni saati, şimdiye dek uyumadığın kadar uzun bir uykuya yatmanın vakti. kaçışı yoktur ki, tanır hangi maskeyi taksan da seni.
hangi gidiş geç gelir ki bize ve yahut mümkün mü “tam zamanında gitti” diyebilmek, vedalar bu kadar zorken. “hoşçakal”lar bile bunca zor süzülürken dilimizden, “elveda”lara sıra gelebilir mi ki?
II
kırmak vardı düşlerimin kapısını, sesler sessizliğe boğulurken içimde. (s)onsuzluğa karılmaktayken zaman ve ölüm (s)özsüz bir karanlığa gömerken uykuyu, gece yalnız bir araç görevi görmekte sinsice…
aynaya yansıyan bir gölgeden ibaret şimdi yaşam... artık düşler gibi gündüzler de soğuk, (kar)altın/ya gömülmüş huzur. ve bir yokluk kaplarken her yeri, yalnızlık yeniden keşfedilmiş sanki.
öncesiz ve sonrasızdı mazide düşler… yaşamın belirtisi, uykunun ayracıydı ölümden. şimdi karışmışken her şey, düşler sessiz ve sözsüz bir şarkı olup söylenmekteyken (d)illerde, ölüm bulaşmışken görüp göremediğimiz her şeye, uyku geceden koparak (s)armalamışken günü de, yaşamaktan ve hatta huzurdan söz edilebilir mi ki?
Yorumlar