Ana içeriğe atla

iris'in ağlama duvarı

ah be blog, iris'in ağlama duvarına döndün... ama yapacak bir şey yok... bu aralar, bu kadarım...

bugün öyle çok gitmek istiyorum ki... hani, bazı günler insanlar ölüme yakın olurlar, sanki bugün öyle bir gün... zihnimde gördüğüm her neonda metin altıok'un dizeleri yanıp sönüyor;
"acının dudakları varsın benimle solsun;
kapım açık her ölüme nasıl olursa olsun."

aynaya bakıyorum, yüzüm gözüm ağlamaktan şişmiş... bulantım geçmedi ve iştahım sıfırın altında...

kendi kendime konuşuyorum. artık kimseye hiçbir şey anlatmadığımı fark ediyorum... ne zaman bu kadar kendi içime gömüldüm, ne zaman insanlardan uzaklaştım bilmiyorum... özleyip özlemediğimi de...

sanki hep bir şeyler ters gidiyor, sanki hep bir şeyler eksik kalıyor. yamalamaktaki ustalığım yavaş yavaş azalıyor.

sürekli gülümsüyorum, bir şey anlatmıyorum diye herkes beni "dertsiz, tasasız ve hatta kaygısız" sanıyor... oysa alakası bile yok... kendimi bildim bileli gözlerimden hüzün akıyor, bazen uçuştuğum rüzgârlar kimsecikleri sarsmayacak cinsten oluyor... onlar bilmiyorlar, o kadar...

ve çok sıkıldım, çok yoruldum... çok mutsuzum...

gerçek bir ağlama duvarına ihtiyacım var... beni susturmayacak... sorgusuz sualsiz bana sarılacak ve kafamı boynuna gömerek rahatça ağlayabileceğim bir ağlama duvarına...

Yorumlar

absalom dedi ki…
ağlama duvarı şart iris...
eş olur dost olur sevgili olur bilemem neyi kast ettin.

ama fekat lakin duvar şart.
katılıyorum.
iris dedi ki…
:) bence de şart... ve bu ara çok ihtiyacım var... neyi kasdetdiğime gelince, bu ara çok yalnız hissediyorum kendimi; hangisi olursa olsun, kabulüm...

Bu blogdaki popüler yayınlar

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!

Müziğin Gücüne İnananlar İçin

" Doğa için çal !" demişken bunun " Playing For Change " in Türkiye ayağı olduğunu söylemeyi unutmuşum... Farklı kültürler, farklı ülkeler, çoğunlukla ünlü olmayan müzisyenler, müziğin büyüsü ve gücü... Ve sonucunda da tüm gelirin çeşitli yardım faaliyetlerinde kullanılması... merak edenler için; stand by me one love don't worry izulu bring it on home chanda mama war no more trouble a change is gonna come fannie mae god bless america mystery train pemba laka dileyenler http://www.playingforchange.com/ adresinden ulaşabilirler...