Ana içeriğe atla

yağmur





bugün dersteyken deli bir yağmur başladı... gök delindi sanki... o an, orada, kimliğimden sıyrılıp yağmuru iliklerime kadar hissetmek istedim... tarifsiz hüzünlerle doluydum, hem ağlamak da istiyordum... yağmur damlalarına karışırken gözyaşlarım, rahat rahat dökülürdüm...

yapamadım... çocuklar çehov'dan "korkulu gece"yi okuyorlardı. pencerenin yanına geçtim, rüzgârın göğsüme dolmasına, yağmurun hafif de olsa yüzüme değmesine izin verdim... aklımda bir şarkı; "kimdi giden kimdi kalan" geç(eme)mişe gittim...

giden miydim, kalan mıydım, hep hatırlayacak olan mıydım, unutulacak mıydım; bilmemekteydim...

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
giden misin kalan mı bilemem ama görünen o ki hep hatırlayacak olansın yüreğine kalemine sağlık iyi geceler
iris dedi ki…
ben unutmak istemem ki, "unutmak öldürmektir." benim için...

iyi geceler sevgili suskun güvercin... çok teşekkür ederim...
Fısıltı dedi ki…
rica ederim şimdi gittim
eşim internete düşmemden korkuyor :P
düşerken kim tutacak diye :))
iris sen tutarsın değil mi beni:)
iyi geceler :))
Yaşar dedi ki…
hergün sabah açıp bu gün ne yazmış hocaaanım :)) acaba hangi şarlıyı eklemiş diye bekler oldum... emeklerinize sağlık... dostlukla...
iris dedi ki…
suskun güvercin
endişelenmesin eşin, ben tutarım seni düşerken :))

yaşar
aaa ne güzel :) çok sevindim :))
ben de sizi büyük bir keyifle izliyorum efenim... sizin de emeklerinize, gözünüzün gördüklerine sağlık :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!