Ana içeriğe atla

kaşıntı ve toplu katliam haberi


yarım saat kadar önce evdeki bütün çiçekleri attım... dün bahsettiğim şişko tırtılcıktan bugün odamda gördüm, halının üstünde siftine siftine yürüyordu. halinden tavrından evimi "evi" bellediği belli oluyordu... kelebeğe de benim evde duracak herhalde!

sinir oldum... kaşıntı tuttu... huyum kurusun! ne zaman böyle bitten, pireden, yumuşakçalardan bahsedilse ya da görsem beni bir kaşıntı tutar! kaşına kaşına tüm saksıları attım. yarın da tüm evi ilaçlatacağım... kıllandım bi kere! hadi ipekböceği olsa, neyse :P tırtıl mıdır, kurtçuk mudur ne haltsa! zaten annemin çiçeğini de yemişti, gıcığım vardı on(lar)a!

yarın evde toplu katliam var... zevkle duyururum! hayvan seviyorum diye evimi tırtıllarla paylaşacak değilim, kınayan kınayabilir... herkesin bir doğal yaşam alanı var di mi canım?! gelmesinler bi daha! ev arkadaşı kabul etmiyorum!

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
kıyamam ben sana , ne güzel ne akıcı ne içten yazıyorsun :) iyi geceler kolay gelsin
iris dedi ki…
teşekkür ederim, o sizin içtenliğiniz efenim :) kıyma banaa :)
toprağı fazla nemli tutma :)

çiçek yetiştiriyorsan kendine bir lüp al. o bitler yeni yeni ortaya çıkınca hemen fark edersin.

ilaçlatmana gerek yok derim. saksıların toprağını tamamen at, bitkilerle beraber. eğer o bit böcükleri bir daha görürsen k-otrine gibi ilaçlar var. k-otrine ev tipidir, ev hareşerini de ilaçlamaya yarar. uani ev içi ilaçlama yapabilirsin. onu tavsiye ederim. fısfıslar var ya, hah işte su ile karıştır ve bitkilerini ilaçla. yazın sivrisinek ilaçlamasını da onunla yapabilirsin, duvarlara sıkman yeter. bitkierin tüm her yerini ilaçla. toprağı havalandır, sür yani bir nevi. büyük ihtimal toprağın çok sert bir topraktı :p
iris dedi ki…
seni aramak nasıl aklıma gelmedi ki?! attım zaten evde olan tüm bitkileri... ev de ilaçlandı bugün :) kaşıntı tuttu a dayanamadım :D
absalom dedi ki…
öretmenler gününüzkutlu olsun efenimmmmmmm :))))
iris dedi ki…
teşekkür ederim efem :))))

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!