Ana içeriğe atla

çocukluk


sınırsız hayalgücü, dilediğince soru sorabilme ve cevap alabilmek için ısrar etme hakkı, diz kapaklarımızdaki ve çeşitli yerlerimizdeki kabuklanmış, kabuklanmamış yaralar, içten gülümseyişler, samimiyet ve şaşırabilmek...

büyüdükçe ıssızlaşıyor ve çoraklaşıyoruz sanki... kendimizi adadığımız kariyerlerimiz, yaşam kavgamız sonucu hayalgücümüzün, düşlerimizin bereketi kaçıyor sanki... oysa ne güzeldi kimseyi umursamaksızın anlamsız dahi olsa sorular sorabilmek... ne güzeldi bir bulutun, bir uçurtmanın ardına takılıp amaçsızca koşabilmek, ağlamanın da gülmenin de hakkını verebilmek... ne güzeldi ota boka şaşırabilmek...

zaman biz büyüdükçe hesap soruyor sanki; yükünü bindirip omuzlarımıza...

özlediğimiz, andığımız günlerimiz… özgürlüğü yara kabuklarına yüklediğimiz günlerimiz…

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
ben pamuk şekeri gülümsememle duruyorum :) iyi geceler
büyüyememiş bir yanım ...
iris dedi ki…
:)) iyi geceler ki :))
bir yanımız hep çocuk kalsın ama ;))

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...