Ana içeriğe atla

adam



"bir an için herkesi, geçmişi, olacakları, başkalarının hayatlarını, sorumlulukları unutabilseydik, işte rüyanın kapısını açıp o beklenmedik yolculuğa çıksaydık her şey değişmez miydi?
...

sihirli sözcükleri biliyordum. dilimin ucundaydı. eğer onları söylersem bu kapıyı açtığımda belki de binlerce yıldır, sayısız insanın yapmak isteyip de yapamadığı bir şeyi yapacaktım.

birdenbire bütün bunlar bir filme dönüşse, bizim yazdığımız bir filme ve biz nerede, nasıl istiyorsak öyle bir hayata başlasak...
uzak bir adaya gitsek, herkesle yeniden tanışsak, akşamları, sabahları başkalarının koyduğu düzene göre değil kendi istediğimiz gibi yaşasak... nereye kadar olursa... ne kadar olursa...

bir film kadar kısa bile olsa ne çıkar? biz onun içine her şeyi sığdıramaz mıyız? bütün o sıkıcı konuşmaların, toplantıların, boşa geçen saatlerin, katlanmaların, dilinin ucuna gelenleri söylemekten vazgeçmekle geçen günlerin, sevmediğin insanlara seviyormuş gibi davranmak zorunda kaldığın görüşmelerin, yastığa başını koyduğunda bütün bir ömrün böylesine renksiz yaşamak için mi verildiğini düşünüp saklamak isteyeceğimiz bir hayat kuramaz mıyız?

isterdim ki o hayatın içinde, ikimizin arasında gizli kalan hiçbir şey olmasın. birbirimize, kızacağımız, duymaktan korkacağımız, kişinin kendisine bile asla itiraf edemeyeceği şeyleri anlatalım. o kadar çıplak kalalım, bütün o yıllarca kurmaya çalıştığımız benliğimizi öyle bir unutalım ki artık ayrı insanlar olmaktan çıkalım. karşımızda sürekli açılan kapılardan hiç korkmadan, sonunun ne olacağını düşünmeden geçip o gizli dehlizlere girelim."

(kürşat başar; başucumda müzik'ten)
(ne uzun zaman olmuş sayfalarını karıştırmayalı...)

izlemek isteyenler için

Yorumlar

Desperate Housewife dedi ki…
sevmiştim o kitabı... "birini sevmek için nedenlerin yoksa onu gerçekten seviyorsun demektir"
iris dedi ki…
ben de sevmiştim...
"herkes âşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
ama aslında bu kadar basitti işte: birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan âşıksın."

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!