Ana içeriğe atla

Sona Doğru

Yorgunluk belirtisi, belki bir aşkın bitişi. Yorarken ve oyalarken zaman, gecikilse de o sondan kaçış yok. Geliyor, yakalıyor, önce silkeleyip, sonra hırpalıyor.

Bitiş göstergesi, yol bitiyor. Tükeniyor söylenecek sözler...

Bir kavruk bedenle yola çıktım, ceplerime sıkıştırdım anıları, yokluğuna sığındım.. Hüzünleri iyice ezberledim de geldim… Virgülünden caydım, noktasını, esini belledim de sonra eledim senli yaşlarımı yalnızlığımın eleğinden.. Şimdi?

Yaklaşıyor galiba yolculuk vakti.. Görüyorum düşümde - gün gibi, gerçek gibi- bir trendir işte bindiğimiz; gri, yavaşça perondan ayrılan ve tüten dumanlarla vagonlarında güleç yüzlü, umut bakışlı anılarım ve ardında saklı ölüsü, doğmamışımın.. Biliyorum yolu ayrılıktan geçecek bu trenin.. Ve trenden yarım inecek bedenim.. Sense çoktan hazırlanmış, gideceksin, belki de tümlenecek bedenin özgürlüğüne doygun..

Bir bitiş, çıkınımızda işitilmiş, ikinci el sevda sözleri, azar azar silinirlerken kulaklarımızdan, yağmur da başlar, ayrılık hayal sanki.. Ama olanca sepyalığında canlanır geçmiş..

Oysa sendin, kasım yağmurlarıyla gelendin, ellerime sımsıkı yapışmış bir çift eldin.. Kokusunu ezber ettiğim, tenine alıştığım, sıcağım, benimdin.. Geçtin.. Soğudu her yer.. Mesafeler rüzgarları besledi ve ben gecenin kucağında.. İçimde med-cezir, çekiliyorken ruhum tenimden gece emziriyordu o acı ve ağır sütüyle beni.. Nasıl bir süt ki siyah, nasıl bir süt ki iniyordu gözüme perde. Unutturuyordu geçmişi ve şimdi aşk ağzımdan dışarı bakan bir yılkı atı kontrolsüzce..

Ve zor da olsa dilimde sana hitaben son söz, ey sevgili, benli günlerini sil istersen…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!