Ana içeriğe atla

eve sığışamama sorunsalı


oha bana! tek başıma eve sığamıyorum... kibrit kutusu gibi de değil üstelik (az bir şey daha büyük)... kitaplar, dvdler, dergiler, giysiler, ayakkabılar, çantalar, ıvır zıvır derken resmen evin her köşesini istila etmişim! sığamıyorum!

kütüphanem yetmiyor artık... çalışma masasının üstü dolu, yerlerde kitap dolu kutular... bu nedenle bugün bir sıkıştırma işlemine giriştim... bazı kitapları kutuladım... üniversiteden kalma fotokopilerimin dosyalanmamış olanlarını dosyaladım... kısacası kendime boş yer açmaya çalışıyorum, yeni kitaplarla orayı da hemencecik doldurayım diye :)

ama çok yoruldum... daha şimdiden uykum geldi, anladım ki tavuk oldum ben :) eşyalarını ve okumayı seven bir tavuk :)

Yorumlar

absalom dedi ki…
oyunu görmedim ama "what a wonderful world" ü severim hürmet ederim.
özellikle louis abi sölerse kendimden geçerim.

yannış yere yazıyo gibi bi his var içimde :))
iris dedi ki…
absalomcuum içindeki his doğruymuş bak :)

louis abi söylüyor tabii :) kendinizden geçebilirsiniz :)
damdaki adam dedi ki…
İşe yaramayan fazlalıklardan kurtul önce..

Ve güzel bir bayram dilerim.
iris dedi ki…
kitaplara kıyamıyorum ki, hiçbiri fazlalık gelmiyor :))

teşekkür ederim, iyi ve keyifli bayramlar size de efenim :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...