Ana içeriğe atla
yaşam sürekli yenilerken kendini, ben eskiyorum yenilenemeden... bu ara gülümsemenin en büyük yanılsama olduğunu düşünüyorum... ve "nasılsın?" diye sorduklarındaysa "iyiyim" demek galiba en büyük yanlış... ama nedense öyle öğretilmiş, en kötü ihtimalle "idare eder" ya da "fena değil" diyorum... deşmeye çalışırlarsa "bir sebebi yok" ya da "bilmem" diyerek geçiştiriyorum. "iyi değilim" desem ne olacak ki? hani bir deyim vardır ya, "kan kusup, kızılcık şerbeti içtim demek"... işte, o hesap benimki de...
yıllar önce birisi demişti; "ben sana hep imrendim... sen benim masal prensesimsin... sorunsuz, pürüzsüz ve mutlu..." oysa ben de masallarda yaşamıyordum, gerçekler benim de canımı yakıyordu... prenses değildim, hiç olmamıştım... ve prenses olamayacak kadar kız olmaktan uzaktım...
bilmiyorlardı... ben sadece kendimce güçlü olmaya çalışıyordum, o kadar.. susarak, ağlamayarak güçlü olunabileceğini zannediyordum...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

((: herkese iyi bayramlar :))