Ana içeriğe atla

totoro


miyazaki izleyenler çok iyi bilirler totoro'yu... kendisi tonton ve şefkatli bir anime kahramanı olmasının yanısıra studio ghibli'nin de maskotudur... her animenin başında kafasına konmuş küçük modeliyle birlikte selamlar izleyicileri...
kendimi bildim bileli kıskançlık huyum yoktur... ama bi animasyon (ya da anime) yaratıcılarına, bir de tiyatroculara çok imrenirim... yalnız hepsi bir yana, hayao miyazaki bir yana... hala tüm çizimleri eski usül yapması, hayal gücü, çizimleri, seçtiği konular beni benden geçirir... bir masal dünyasına adım atmış gibi geçer saatler fark etmeden...
totoro'da ayrıca özeldir benim için... neden diye sormayın, bilmiyorum çünkü... ama isterdim ki, totoro gerçek olsun, ve küçük kız gibi, onun o koca gövdesini kendime yatak yapayım, birlikte ekinleri büyütelim, rüzgarları biz konuşturalım, doğaya dost ve doğayla içiçe mutlu mesut yaşayalım...


yaa böyle işte...
totorooooo :))
buradan sesleniyorum, duysun beni, kendilerine talibim :P

Yorumlar

Griffith dedi ki…
Miyazaki animeleri ağrı kesici gibi yav.:)

Geçen gece Ponyo'yu izledim.Yine yapmış yapacağını Hayao.
iris dedi ki…
kesinlikle katılıyorum sana griffith :))
benim canım sıkkınken bana ilaç gibi gelen birkaç şey vardır, içlerinde en çok başvurduğum miyazaki animeleri :))
absalom dedi ki…
ımm.
bak duymamıştım bunu belki de duymuşumdur da kaale almamışımdır.

totoroyu da öğrendim.
e öğrenmenin yaşı yoktur örtmenim :))
iris dedi ki…
:)) kaale almamış olabilirsin efem, ama şimdi aldın di mi :P
:))) harikaaasın totoro,
mei gibi bir kızım olsun benimde
iris dedi ki…
mei; neşeli, meraklı, sevimli ve inatçı :)) bi de çok tatlı :)) umarım olur :)
absalom dedi ki…
ebet sormuştum :))
nezaketiniz takdire şayan carmen.
ay çok şımardım.

:))
iris dedi ki…
:) teşekkür ederim vronskycim :)
şımanak mı oldunuz efem :))
absalom dedi ki…
ebet :))

zaten potansiyel var...
e serde var şımanaklık.
bi de böle olunca tutamıyo kimse beni carmen hahaaaa.

dur fırça atayım balkondan gelen geçene bi.
iris dedi ki…
aaa sataşmasana millete :D hadi emrah'a olsa neyse :P
Merve Alanyalı dedi ki…
hiçbir çizgifilm beni bu kadar etkilememişti sanırım! bir tek ben değilmişim demek ki.

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!