Ana içeriğe atla


geçmişi geride bıraktım, lakin unutmadım... bazen öyle özledim ki -kendime bile itiraf edemedim- susmayı kendime çare belledim... ağzıma mırıltılar yapıştı sonraları dua saydığım:
"'lütfen bu gece üşümesin-'
'lütfen bu gece acılanmasın-'
'lütfen bu gece rahat uyusun-'"

"özlem"e takıldım... o -az eskimiş- zamanda okuduğum kitabı anımsadım... şöyle diyordu yazar; "özlem: bir yanına bir şeyler yazılmış bir katlı kağıdın yırtılmış yarısındaki boşluk gibi..."
"özlem, dilektir" ya sevgili, diyorum ki;


hiçbir şey bilmiyorum sevgili... bir boşluğa asılmış, sönmek üzere olan bir yıldız gibiyim... aydınlık gecelerde parlıyorken, geceler kararınca üzerine asfalttan bulutlar dökülmüş gibi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

((: herkese iyi bayramlar :))