Ana içeriğe atla

çocukluğa dönme vakti :)

salı günü mythemis'imle çocukluğumuza geri döndük... ani denilebilecek bir kararla oyuncak müzesine gitmeye karar verdik... iyi ki gitmişiz. hayret ki, hava bile bize muhalefet etmedi... biliyorsunuz serde paratonerlik var... koskoca günde başımıza gelen tek talihsiz olay, oyuncak müzesi'nden çıkıp da bahariye'ye gitmek için bindiğimiz taksinin pek akıllı (!) şöfeeerinin bizi kazıklamaya çalışmasıydı... taksimetre 11 küsür lira tuttu ve bu zeki şahıs, kendisine verdiğimiz 50 lirayı hızlıca 5 liraya çevirip, 6 lira daha isteme cüretinde bulundu! ama hallettik tabii!



sunay akın gerçekten de uğraşmış, ama emeklerine değmiş doğrusu. ortaya masal diyarı gibi bir yer çıkmış...



istanbul oyuncak müzesi, sunay akın'ın ailesinden kalmış olan köşke kurulmuş olmakla beraber, köşkün hemen önünde ve karşısındaki iki zürafa heykeli karşılıyor sizi... köşkün kapısına geldiğinizde de sylvester ve keloğlan sizi selamlarken, nasrettin hoca eşeğine yine ters binmiş, size gülümsüyor. oyuncak müzesi 6 kat, 10 oda ve 80 vitrinden oluşuyor...

1. katta, giriş, eyüp oyuncakçısı, itfaiye odası, vahşi batı odası; 2. katta, tren odası, hastane ve polis odası, sirk odası, harita odası; 3. katta, asker odası, uzay odası, şövalye odası, bahçe oyuncakları odası; 4. katta çatı katı, zemin kat; mutfak oyuncakları (ayrıca çok şirin bir kafe); bodrum katında, denizaltı, sinema-konferans salonu (ve tuvaletler) var. ayrıca bahçede de masaları vardı ve arka kapının girişinde pamuk prenses ve yedi cüceler asılıydı... unutmadan; bi de çikolata ev var :))

müzeye gittiğimizde kendimizi kaybettik desem yalan olmaz... içimizdeki şu iflah olmaz çocuklar utanmasalar, salya sümük ağlayarak "hepsindeeen istiyoruuuum!" diye bağıracak ve muhtemelen çok gürültü yaptıkları için, birilerinden dayak yiyeceklerdi.

heee bir de belgesel çekiyorlardı, belgesele malzeme oldum... ahaha duyan da bir şey zannedecek :) uzay odasına girip şöyleee uzay boşluğunda yürüdüm sadece :))



oldukça keyifli ve neşeli bir gündü... defalarca "iyi ki gelmişiz." dedik...

efenim henüz gitmediyseniz gidiniz, geziniz... çocukluğunuzu, oyuncaklarınızı yad ediniz... yalnız rica ediciiim sylvester'ıma asılmayınız... o benim :P


Yorumlar

deep dedi ki…
yaşasın oyuncaklar:D ne iyi etmişiniz çocuk yanı beslemek gerek arada bir :D

sevgilerimle...
iris dedi ki…
yaşasııın :))

biz bu ara pek sık besliyoruz ama hadi hayırlısı :))
absalom dedi ki…
ebet yaşasınnn :)
belki de en çok görmek istediğim yerlerden biri carmen bu aralar.
bi kısmet olmadı yafu.

kıskanmadım ama bu sefer.
temem azıcık :))
minnacık.

mutlusun.
mutluyum.
mutlu.
iris dedi ki…
:))) biz de bir türlü gidememiştik, ne zaman gitmeye kalksak mutlaka bi aksilik çıkmıştı... demek ki ani karar vermek gerekiyormuş, şeytan efendinin bacağını kırmak için :))

ufacık minnacık kıskanma kıskançlıktan sayılmaz vronskyciim ;)

hıı hııı :)
mutluyuzz efem...
UykusuZ dedi ki…
İstanbula gidince ben de görmek isterim. Prag da gezmiştim hayatımda o kadar barbie yi bir arada görmemiştim
iris dedi ki…
burada da bir vitrin dolusu var.. iki küçük kız çocuğu vardı, bir vitrine bir annelerine bakışlarını asla unutmayacağım :) o bakışlar neler anlattı neler :)
UykusuZ dedi ki…
vitrin? du bakalım ben bulabilcekmiyim resimleri, ne vitrini 1 koca kat barbie vardı pragdakinde
iris dedi ki…
ahaha, burada büyükçe bir vitrin içindeydiler, en fazla 100 tane barbie vardı:)) orada gördüğüm küçük kızlar pragdakine gitmiş olsalar kesin sinir krizine girerlerdi o zaman :D
Guven dedi ki…
Ben de çocuk olmak istiyorum.))
iris dedi ki…
istediğiniz müddetçe, fiziki olmasa da, ruhi olarak bu mümkün :))

çocuk ruhumuzu hiçbir zaman kaybetmememiz dileğiyle efenim...

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah