Ana içeriğe atla

küçük deniz kızı'nın büyüme masalı



bir zamanlar denizkızı olduğuma inanırdım (4-5 yaş civarı), evet allı pullu bir kuyruğum yoktu, ama erken öğrenmiştim yüzmeyi, o yüzden babam beni "denizkızım", "deniz kokulum" diye severdi... çocuk aklı işte... ama gayet mutlu ve huzurluydum...

sonra büyüdüm, sanki aniden oldu, fark etmedim bile... ilişkilerde yalanlar başladı, yüze gülüp arkadan atıp tutmalar başladı, ayak oyunları başladı, ben yerimde saydım... biraz saftım o zamanlar ve kirlenmemek için direniyordum. sıkıldım, kızdım, kırıldım ama sonuç değişmedi... her kırıldığımda, her hayalimin yıkıldığı anda anne-babama kızıyordum, "iyi yaptınız da masallarla büyüttünüz, böyle saf salak büyüdüm." diye... kitapların içinde, "iyinin, iyiliğin kazanacağına" inanarak büyüttüler... öyle ya, neden yalan söylemeyi, bağırmayı, kavga etmeyi öğretmemişlerdi? bu hayatın esas dinamikleri buydu, "baskın basanın", "hak bağıranın", "mal bulanın"dı. kavga etmeyi lisede öğrendim, bağırmayı da aynı şekilde... yalan söylemeye üniversitede başladım (sevdiklerime yalan söylemeyi başaramasam da, sevmediklerime ayak üstünde 20 yalan söyleyebiliyorum, hee sonra unutuyorum o ayrı)... o zamana kadar dümdüzdüm, pürüzsüz... ve kendimce mutluydum da, biraz eksiktim, ama mutluydum.

şimdi, kendi öğrencilerimde o saflığı göremiyorum (büyük çoğunluğunda)... onlar yalanın içine doğuyorlar, her şey için kavga etmek zorundalar ve zaten sessiz konuşmuyorlar... sanki annelerinin karnında "baskın olmanın ilk şartı bağırmaktır" diye öğretiliyor onlara... yıkım çok basit ve doğal büyük çoğunluğu için ve neredeyse hepsi -daha küçücük yaşlarında- erkenden ve çalışmadan köşeyi dönmenin amacında...

bir gün babama yaşadığım hayal kırıklığıyla sorduğumda -ki bu yakın zamanlarda- "kızım insan görmediği, bilmediği şeyi nasıl öğretsin? ailem beni salak yetiştirdi, biz seni salak yetiştirdik, sen çocuklarını salak yetiştireceksin." aslında evet, aynen böyle... ben de masal okuyacağım, okutacağım, kitaplar alacağım, bazı yaramazlıklarına göz yumacağım ama, yalan söyledi mi çok kızacağım, eminim... belki bir masal dünyasının içine gözlerini açmayacak ama, masal dünyaları elinin altında olacak... ve biliyorum ki günün birinde, benim babama sorduğumu soracak ve ben de aynı cevabı vereceğim :)

"zamanın düzeni" diyip geçmeyeceğim, sadece bu değil çünkü... belki de bizlerin de -biz salakları saymıyorum- işine geldi böylesi... belki de biz masal gibi bir dünya yaratmayı başaramadık, hatta bunu aramadık... bilmiyorum... bildiğim, her insanın ne kadar direnirse dirensin kirlendiği...

Yorumlar

fulya dedi ki…
çok güzel bir yazı olmuş.okurken ne kadar haklı olduğunu düşündüm ve anlatmak istediğin aslında şu satırlarda fazlasıyla net
"kızım insan görmediği, bilmediği şeyi nasıl öğretsin? ailem beni salak yetiştirdi, biz seni salak yetiştirdik, sen çocuklarını salak yetiştireceksin."

aynen böyle oluyor..ama bunun tam tersi yetişende çok.açıkgöz büyüttüler açıkgöz büyüttüm ve açıkgöz büyüteceksin..açıkgöz kavramının içini farklı şekillerde doldurabilirim aslında.
ve iriscim bende bir 'salak'olarak çocuklarımı en doğru şekilde yetiştiricem.
Kim bilir belki en akıllı geçinenler en aptalımızdır.
khaos dedi ki…
Çok içten bir yazı.. Okuyup geçmişe döndüm bir an..

Eline, yüreğine sağlık..
iris dedi ki…
çok teşekkür ederim khaos... bir şeyler hissettirebiliyorsam yazdıklarımla, ne mutlu bana :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah