Ana içeriğe atla

(yap)ayalnız bir (boz)gun


deneme-yanılma demişlerdi bana. bense; denedim-yanıldım. yenilgiye doymadım. ama pes etmedim, hiç pes etmedim!

yap-boz hayaller ülkesinde yapılıp-bozulan aşklar yaşadım… kimi zaman etken, kimi zaman edilgendim. ne yaşanmasına engel olabildim acının, ne tükenmesine aşkın… (yap)ayalnız bir (boz)gundum, artakaldım… günler matemdi, geceler avuntu ama acı gerçek “ben” unutulmuştu… işteşlik kazanmamıştı hasret. o oldu zaten… “madem” dedim, “özlenmiyorum” bundan böyle gecenin malıdır bedenim” ve çıkarıp göğsümden gökkuşağını, yaşlı bir çingeneye hediye ettim.

gece aldı bedenimi, hapsetti renksizliğe… “ağla” dedi “doyasıya ağla.” anlamsızca baktım yüzüne gözlerim dolu; “korkma” dedi, “görmeyecekler, sakladım seni kimsesizliklere.” bir ona inandım, bir ona güvendim… geceyle nişanlandığımı kimselere söylemedim.

sonra ansızın geceden örülmüş surları, gece yıktı biri… baktım ki, çingeneye verdiğim gökkuşağını bana getirmiş geri… diyordu ki “hadi artık soyun geceden, tazelen, görmek istiyorum renklerini.” “tamam” dedim ona ve yavaş yavaş soyunmaya başladım geceden… bozdum nişanı, şimdi gece eski sevgili… çağırıyor durmadan, yineliyor teklifleri… söylesem de ona dönmek istemediğimi…

ey aşk! utandırma beni!...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...