Ana içeriğe atla

Yakın

Öyle çok zaman oldu ki gerçekten bir şeyler yazmayalı, kelimelere ihanet etmiş gibi hissediyorum kendimi.
Yazamıyorum... Zavallı cümlecikler dökülüyor ellerimden, vazgeçiyorum. Elbet yine kavuşacağım sözcüklerimle ama ne zaman bilmiyorum.

Bu aralar tatlı telaşlar içindeyim. Bir yandan iş, bir yandan özel işler derken geri kalan her şey -ki buna bazen dostlarım da dahil- vakitsizlikten uzak kalıyor. Ama az kaldı... Birbirimizle olacağımız günler yakın...

Yorumlar

Adsız dedi ki…
yani ben tenbel tenekeyim demenin güzel bir yolu bu diyosun :))
iris dedi ki…
hiç de bilem :) o kadar da tembel teneke diilim ben! üstelik 20 Nisan'da ebleniyorum bennn, hazırlık yapıyom bikerem :)
kayıp dedi ki…
çok sevindim ... mutluluklar şimdiden :)
Adsız dedi ki…
deme yahu :))
e hayırlı uğurlu olsun efenim alla bi yastıkta kocatsın.

bak bu mazeret kabul edilebilir:))
iris dedi ki…
aklı selimim, güvercinim çok ama çok teşekkür ederim ki :))
iris dedi ki…
amin :))
vronski abimin izinden gitmek istedim :))
bi de teşekkür ederim ki :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!