bir zamanlar denizkızı olduğuma inanırdım (4-5 yaş civarı), evet allı pullu bir kuyruğum yoktu, ama erken öğrenmiştim yüzmeyi, o yüzden babam beni "denizkızım", "deniz kokulum" diye severdi... çocuk aklı işte... ama gayet mutlu ve huzurluydum... sonra büyüdüm, sanki aniden oldu, fark etmedim bile... ilişkilerde yalanlar başladı, yüze gülüp arkadan atıp tutmalar başladı, ayak oyunları başladı, ben yerimde saydım... biraz saftım o zamanlar ve kirlenmemek için direniyordum. sıkıldım, kızdım, kırıldım ama sonuç değişmedi... her kırıldığımda, her hayalimin yıkıldığı anda anne-babama kızıyordum, "iyi yaptınız da masallarla büyüttünüz, böyle saf salak büyüdüm." diye... kitapların içinde, "iyinin, iyiliğin kazanacağına" inanarak büyüttüler... öyle ya, neden yalan söylemeyi, bağırmayı, kavga etmeyi öğretmemişlerdi? bu hayatın esas dinamikleri buydu, "baskın basanın", "hak bağıranın", "mal bulanın"dı. kavga etmeyi lisede öğren...