Ana içeriğe atla

AŞK


Öyle tuhaf bir güçtür ki; yapıma da yıkıma da hükmetmektedir gizli kalesinde. Karşıt güçlerin aynı sonsuz amaç için çarpışıp bütünleşmesidir. Akli olanı delirtir de, deliye bir şey yapmaz pek, zaten o çoktan tatmıştır onun kekremsi meyinden.
O 'mey'in tadı öyledir ki; ya taşı "dîl"lendirir, ya dilbâzı lal eder; ya açtırır gözlerini, ya âmâ eder... O öyle bir 'mey'dir ki; "yokluğa da varlığa da değer..."

Yorumlar

renksiz dedi ki…
aşk maddede de başlasa yolu soyuta gider..varlığın gizine hükümlüdür o ta ki varı yokta yitirene dek...
Desperate Housewife dedi ki…
mimledim :)

http://kariliksizkari.blogspot.com/2011/07/ortalk-futbolda-sike-iddialaryla.html
vivre sur le fil dedi ki…
renksiz, yorumun için çok teşekkür ederim :)

karılıksızım, en yakın zamanda yazacağım mimini :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!