Ana içeriğe atla

alternatif masallar; uyanmak istemeyen güzel...



gelip uyandırma beni uykumdan,
bırak; uzun rüyalarda kalayım...
biraz mutsuz olsa da sonu
-ki çoğu aşk zaten bunu aramıyor mu?-
gelsen de;
öyle uzaktan ve sessizce
öpmeden git...
bırak,
ben şimdi
sadece
uykudan yanayım...

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
kesillikle olmaz :) yanagına kocaman bir öpücük muckkkkkkkkk :D ay sahi gibi oldu bee :) bana ne uyan artık :))
iris dedi ki…
:)) sen uyandırabilirsin fısıltım :))
prens efendiler uyandırmasın :))
Fısıltı dedi ki…
way prens efendiler ha:)
efendiler lütfen açılın Fısıltı geliyor :)
iris dedi ki…
açılsınlar eveet :)
hepsi sıraya girmişler :P
Fısıltı dedi ki…
Ne sırası yaw resmen birbirini çigniyorlar bu kalabalıgı yarıp sana ulaşırsam madalyamı isterim ha :)
iris dedi ki…
:)) istediğin madalya olsun ;)
hemen yollarım :D

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!