Ana içeriğe atla

sulu zırtlak


pufff..................
iyileştim, sesim düzeldi derken, bünye boşaltıma geçti... galiba bu apti bünye fazla suyu atıyo :P gözüm, burnum, her bi yanım akıyo hıhh! bi de sürekli hapşıı tıkşıı... bi de beynim uyuşuk, bi de kafamı kocaman hissediyorum...

hapşırıklı ve somurtkan karışımı bi şirin oldum... ama du bi dakka yaa; sankim o yedi cücüklerde vardı di mii? hıı hııı... düzeltelim, hapşırıklı ve somurtkan karışımı bi cücük oldum efem...

yakın bi arkideşimle konuşuyordum az önce, "iyileştin mi?" diye sorunca, "ıhh ıhhh" dedim, "çeşmeye döndüm.", "hehehe" dedi, "çok sulusun tabii normal, azcık ciddi ol canım" dedi :)) annem de cıvıdığımda "sulu zırtlak" derdi, amaa napim, hayat öylee hep ciddi geçer mi?

Yorumlar

iris dedi ki…
pek yazamasam da bu ara burdayım efem :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...