Ana içeriğe atla

Kırmızı nokta mağdurları

Koca evde ısırılan, kanı emilen yalnızca biziz! Sebebini bilememekteyiz! Başlarda sayıyorduk, artık saymayı bıraktık.. O kadar çok kırmızı noktamız var ki! Koca bir sinek sülalesini doyurduk, neredeyse uçamaz hale geldiler.
Fenistil bu yazın en favori ilacı, elimizden düşmek bilmedi, sürünüp duruyoruz. Ama gittikçe artıyor bu kırmızı noktalar ve ben kaşınmaktan çok sıkıldım... Unutmazsam yarın amonyak alacağım. İğrenç kokuyor kabul, ama kaşıntıyı hemen yok ediyor.. Hem belki kabartılarımız da söner..
Hee bir de bu sinekler terminatör gibi.. Sanki bütün bir kış bugünler için beklemişler, hazırlanmışlar. Hiçbir şey çare olamadı henüz derdimize.

Yorumlar

mythemis dedi ki…
bilimsel açıdan 0RH+ kan grubunu sivriler çok sevsede bunu sadece kan grubuna değilde mükemmel sansımıza bağlıyorum iriscim. kimsenin başına gelmez bizim başımızdan gitmez durumu. Ne diyim derdimiz sadece sivriler olsun. dün benide 15 dakka boyunca (belki daha fazla)bu arada meshur kelebeklerden biri kovaladı kardeşim çantayla kovalamasa gözüme girecekti. dakikalarca saçımdan çıkarmaya çalıştım şeytan diyo al kurut taçlarına süs olarak yapıştır...
UykusuZ dedi ki…
:))) sinkov! kesin çözüm
iris dedi ki…
bilimsel doktrinleri yerle bir ederiz biliyorsun canım benim.. Ben Arh+ kuzen Arh- :) yetenek ve şans biraraya nadiren gelebiliyor :)
Kelebek yanlış kişiye çatmış farkında değil :)
absalom dedi ki…
carmennnn :))

oy oy kıyamam ya.
plajda yağmur evde sivri saldırısı.
yannız feci olur bilirim bazen verandada bile oturtmaz bizi çıldırtırlar insanı.

uykusuz doru sölüyo dışarda sinkov tarzı bişe kollara bacaklara fısfıs.
içerde raidin galiba şöle küçük tüpleri var prize takıyosun iş bitiyo.

sağ salim tatilini bitirmeni temenni ediyorum eheheheh.
iris dedi ki…
Uykusuz, bunlar terminatör gibi hiçbir şey işe yaramadı. Mutasyona uğramış gibiler :)

Absalom
kıyma bana zaten :) böyle bi yağmur, bi sinek saldırısı birileri beddua mı etti dedim :P
Evde raid işe yaradı gibi, ama dışarda hiçbir şey işe yaramadı :)
Metin Can Aslan dedi ki…
Bak canım arkadaşım (Dişler sıkılı)
Gitmişsin tatil yapıyorsun; yok yağmur yağdı plajda şemsiyenin altına sığındık, yok sivri sinekler kovaladı kırmızı noktalarımız oldu.
Çalışıyoruz biz burda o yağmurda o sivrilerle.

Edeb ya hu!
iris dedi ki…
canım arkadaşım
azcık zaman kaldı sizin de tatile çıkmanıza. biz sizin yurtdışına çıkmanıza bir şey diyor muyuz?
Hem edepsiz hem çirkef olabilirim :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...