Ana içeriğe atla

...

"otomatik kapı"yı "romantik kapı" olarak okuyan ve şaşıran salak benim :)

Yorumlar

eserce dedi ki…
:)Arada bir olabiliyor böyle şeyler , yaptığın yanlışlığı farketmekse işin en eğlenceli kısmı :)
Sazan dedi ki…
:)

Ben de Saka Su'yu Japon markası zannetmiştim...
UykusuZ dedi ki…
hehehe, yannız kamışın sen padawan, ilgiye ihtiyacın var gibime geldi
Murat dedi ki…
Selam..
Diğer şiirlerinizin olduğu bloga yorum gönderilemiyor sanırım...

Otomatik kapılar aynı zamanda romantiktir ayrıca...
:)
NİLAY YÜCENUR dedi ki…
sanırım hepimize oluyor böyle zamanlar :)
eeyore dedi ki…
otomatik ve romantik kapıların ortak yanı:

Dikkat ikisi de çarpar:)))
iris dedi ki…
eserce
gerçekten de çok eğlenceli yaptığın yanlışı fark etmek :)
bütün dolmuş hep birlikte güldük :))
iris dedi ki…
(hiç de) sıradan (olmayan) bir sazan,
seninkisi de süpermiş :))
iris dedi ki…
uykusuzum, ustam
gayet doğru bir tespit vallaa :)
iris dedi ki…
murat
selam...
ağustos çıkmazı yoruma kapalı efenim...
evet, çok romantikler :))
iris dedi ki…
eeyore :)
çok doğru bir tespit valla, hiç bu yönden düşünmemiştim :))
iris dedi ki…
nilay :)
bana bu aralar çok sık oluyor :)
bilmiyorum iyi mi, kötü mü :)
Murat dedi ki…
Teşekkür ediyorum yanıt için...
Ağustosta ölmek zor olduğunda olsa gerek kapalı kapılar..
:)
iris dedi ki…
rica ederim efenim...
sizin söylediğiniz edebi bir sebep olsaa da işin aslı, bir zamanlar oraya bir internet sapığı dadanmıştı da, o yüzden kapatmıştık yorumlara ;)
deep dedi ki…
Ah benim tatlılar tatlısı aklı selimim :) oh ne iyi ettinde öyle okudun içinde kocaman sevgi olmasa gözlerine öyle görünürmüydü sence salaklık değil bence aklında olan duygudan öyle olmuşş.. :):):):)
Sevgilerimle
iris dedi ki…
canım aklı selimim, teşekkür ederim...
öpüyorum çok...
Murat dedi ki…
Sapık her yerde bolca bulunur bilirsiniz..
En bol ondan vardır bu ülkede, hele de sanal adını verdikleri böyle ortamlarda.
Kolay gelsin demekten öte elimden birşey de gelmiyor...
:))
iris dedi ki…
maalesef efenim, sapık fazlaca bol :)
çeşitli şekillerde savıyoruz işte başımızdan :)
teşekkür ederiz bu arada efenim...
Murat dedi ki…
Rica ederim efendim...
Yağmur gibi yağsa da sapıklar her yönden savunmayıda öğreniyoruz bol vaka gördüğümüz için...
:)))
iris dedi ki…
kesinlikle :))
her sapık ayrı tecrübe :))
Murat dedi ki…
Toplum olarak özellikle de bu toplumun bayanları olarak sonsuz tecrübe sahibiyiz...

Ne yapalım ki hemcinslerim yüzyüze konuşamayacakları söyleyemeceklerini böylesi ortamlarda dile getirmeye çekinmiyorlar...

Ama bir yerde de seviyorum ben bu olayı, meskeli sanırken kendilerini maskesiz oldukları ortaya çıkıyor...
Murat dedi ki…
İşte hep böyle gülümseyin...

:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...