Ana içeriğe atla

Aziz İstanbul (!)

"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!"
Çamurlar içinde yüzüyordun...
Gördüklerim canımı yaktı...
Bilmem kaç katlı binaları, arabaları,
tırları yuttu çamur...
Ve sen, bu kadar mı acizdin, aziz İstanbul?

"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!"
Onlarca can eksilmişti hanenden,
Birileri saçma sapan konuşuyor,
birileri de eksiklerini tamamlıyordu yağmayla...
Yani imam osururken, cemaat sıçıyordu.
Ve sen, bunca yıldır uy/nutuluyordun aziz İstanbul...

Yorumlar

Desperate Housewife dedi ki…
iris... çok güzel yazmışsın. aziz istanbul'a bir tepeden bakamasam da televizyonlardan görüm... içim acıdı. sen de çok güzel ifade etmişsin bunu.

ancak o imam cemaat meselesi yazıya uymamış sanki...

saygılar
iris dedi ki…
sevgili karılıksız teşekkür ederim; hem yorum, hem de eleştiri için...

içimden geçenleri (buraya yazabileceklerimi diyeyim) en iyi o imam cemaat meselesi anlatıyordu... malum büyüklerimiz hortumculuk, rantçılık oynarken, mini boyların yağmacılık oynaması çok da şaşırtmamalı insanı...

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!