Ana içeriğe atla

özlediklerim...


aslında mim yazmaktan pek hoşlanmasam da, beni tanımadan, özlediğim çok şey olduğunu hisseden ve beni mimleyen sevgili karılıksız karı'ya teşekkür ediyorum...

özlediğim o kadar çok şey var ki... ama bir yerden başlamak gerek -ki ben nereden başlayacağımı çok iyi biliyorum-

- annemi... kokusunu, sesini, bazen sessizliğini, iş yaparken şarkı söylemesini, evin içindeki ayak sesini, onunla dertleşmeyi, birlikte gezmeyi, ona duyduğum güveni, her yara aldığımda beni iyileştirmesini -yaralarımı saracak olmasının verdiği huzuru- hatta kızmasını bile... aslında her şeyiyle, bir bütün olarak onu...

- babamı... aynı evin içinde itişip kakışmayı, birlikte yaramazlık yapmayı, film izlemeyi, inatlaşmayı, içtiği votkadan, şaraptan aşırmayı, ince esprilerini, akşam eve gelişini...

- bahçeli eski evimizi... o bahçedeki meyve ağaçlarını, babamın benim için yaptığı ahşap salıncağı -ki koca mahallede salıncağı olan tek çocuk bendim- eski mahallemi, her sıkıştığımda yanına koştuğum "şaaşa"yı, köşedeki büyük fırını ve o ekmek kokusunu, bana çok iğne yapmış olduğu için gıcık olduğum iğneci mualla teyzeyi mahalleye sokmayışımı...

- meyve toplamak için dallara tırmanmayı, dalda oturup meyvemi iştahla yerken etrafa bakınmayı, dut silkelemeyi, her giydiğimi meyve menüsüne çevirmeyi, babaannemin her seferinde beni gülerek karşılayışını, babaannemin maviş gözlerini, tombiş kollarını, kendi elleriyle açtığı pırasa böreğini...

- kardeşimin küçüklüğünü... -şimdi bazen ona büyüdüğü için kızıyorum ve hemen küçülmesini, azcık onu sevdikten sonra şimdiki haline gelmesini istiyorum-

- teyzemlerdeki -aramızdan ayrılanlar olmadan önceki- kalabalık masa sohbetlerini... bir yandan çay keyfi yaparken, bir yandan ağız dolusu gülmeyi, anneannemin tatlılığını, anlattığı renkli trabzon hatıralarını, çocukken okuduğu kitapları dahi en ince ayrıntısına kadar hatırlayışını, gazeteleri yalayıp yutmasını ve arada -duymayanlar, okumayanlar için- yayın yapmasını...

- bodrum'un eski sakin ve "ev"siz halini...

- kuzenimle ani kararlar verip, valizleri apar topar hazırlayıp, gönlümüze göre yaptığımız tatilleri...

-ilk aşkımın platonik halini, belli etmediğimi zannedip daha çok belli edişimi, onu gördüğümde içime yayılan sıcaklığı, yanaklarımda kendini gösteren kızarıklığı...

- candostumla geçirdiğimiz zamanı, sabahlara kadar konuştuğumuz geceleri, gecenin kör vaktinde eve dönüp ekmek arası nutella yemeyi, birlikte yeni tatlılar denemeyi, yorgunluktan halsiz düşene kadar gezmeyi...

- emoşumla dershaneye yürüyerek gitmeyi, ders bitimlerinde kendimizi bir sınıfa kapatıp "ders çalışıyoruz" numarası çekmeyi -ama gevezelik etmeyi-, biyoloji öğretmenimi, canım yeşim hocamla felsefi sohbetlerimizi, cüneydi hocamı, bana sataşmasını...

- dertsiz tasasız olduğum, en büyük derdimin anneme ısmarlamış olduğum ekler ve yahut çikolata siparişini beklemek olduğu zamanları, mavi leğende yüzdürdüğüm tahta gemileri, "gül bebek"imi...

- bizimkilere yatmadan önce defalarca okuttuğum ve ezberlediğim "fare kedicik"i, kimbilir kaç kere izlediğim -adını hatırlamadığım- bir sürü minik deniz kızının olduğu çizgi filmi, he-man'i, alf'i, süper baba'yı, şehnaz tango'yu...

- yanımda olmadığı her an sevgilimi...

- barış manço'yu, kazım koyuncu'yu, adile naşit'i, grup vitamini (ve nicesini...) ortalarda gözükmeyen oya-bora'yı, levent yüksel'i, leman sam'ı...

- bisikletlerimi, misketlerimi, uçurtma uçurmayı...

ve şimdi aklıma gelmeyen birçok şeyi... özledim!

*** mim'lerden pek hoşlanmadığımı söylemiştim, bu nedenle tek tek isim belirleyip mimlemiyorum, okuyup da, içinden özlediklerini yazmayı geçirenler bu mim'i sahiplenebilirler :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah