Ana içeriğe atla
beni kimse senin gözünle görmedi... biliyorum... hep hissettim. her konuşmamızda, defalarca hissettim... daha ben konuşmaya başlamadan ne diyeceğimi, her gizimi bilensin. lakin kader diye bir şey varsa bu işte, kavuşamamak... birbirimize bunca mesafeden bakmak, doğru düzgün yanyana gelememek... şiirlere de konu olan zamansızlığın kadehinden defalarca içmek... ne demişti şair bir şiirinde ;

"Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını. "

buydu... erken ya da geç, ne fark eder ki, tutmamıştı takvimlerimiz... bizi umursamayan zaman olanca heybetiyle aramıza yayılmıştı. ne olacaktık? dostluktan öteye geçemeyecek olmak, ama her karşılaşmamızda uçuşan hatıralar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

((: herkese iyi bayramlar :))