Ana içeriğe atla

Güzel Bir Adam İçin




"Şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür. Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve bir çok güzel şeye sebep olabilirler..."
Aramızdan ayrılalı 7 sene oldu bugün... Ardında bıraktığı herkesi gözyaşlarına boğalı, 7 sene...
O gün nasıl ağladığımı çok iyi hatırlıyorum... Sanki ailemden biriydi... Sanki en yakınlarımdandı... Oysa, o yakınlığı sadece şarkılarıyla ve uzaktan gördüğüm suretiyle yakalamıştı; milyonlarca insanla yaşadığı gibi...
Güzel adamdı. Temiz ve merhametli bakardı, içten gülerdi, dosdoğru ve kocaman yürekli bir adamdı. Ama gitti, o da erkenden. Ardında sevenleri kaldı ve şarkıları, bıkmadan dinlediğimiz...
Yeniden hoşçakal... Mekanın cennet olsun... (Ki "cennet" diye bir yer varsa kesin oradasındır) Biz kendi derdimize yanalım...
Bu yazıyı onun kendi cümleleriyle bitirmek en iyisi:

"Bu arada, hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsada fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişot'lara, ateş hırsızlarına, Ernesto "Che" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebileceğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen - öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.Teşekkürler Dünya"

Yorumlar

Adsız dedi ki…
pek sevgili carmen...
bir mail adresi değiştirdim işler fena oldu izlediğim herkes gitti...

amma aşkolsun sen de hiç bi uğrayı hoop noluyo voronsky demedin.

bak ortada buluşalım:)))

ben seni yazmıyo zannediyorum yahu.
Adsız dedi ki…
yazdım silindi bişe oldu ısrarla yaziciğim...

carmen...
ben mail adresimi değiştirdim değiştirmez olaydım...
herşey yerli yerinde kalıyomuş amma...
izlediğim insanlar gidiyomuş sadece.

ben seni yazı yazmıyo sanıyodum yahu bi ara beya ara vermiştin zaten.

ama aşkolsun sen de bi gelip noluyo vronsky ayran içtik ayrı mı düştük demedin...

kınıyorum...

bi orta yol bulalım.
barışalım.

:)))
iris dedi ki…
Canım Vronskyciiiim...
Aşkolsun küs olur muyuz yaaa!
Bu bloğa yazmaya ara vermiştim -uzunca bir ara-
kınamaaa beni! sevvv :D
sazanımı da öpüyorum ki çok :))
eneeem vronskyciiimi öpmediğimi fark ettim, seni de öpüyorum çok :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...