Ana içeriğe atla

hadi, tiyatroyaa bir kiiiii....

istanbul devlet tiyatroları'nın 2008-2009 sezonunda yaşadığım hezimetlerden sonra, bu sezon (2009-2010) devlet tiyatrolarına biraz çekingen yaklaştım açıkçası... geçen sezon çıkan oyunlar gerçekten kötüydü, hemen her oyuna bilet aldık, birkaçında hiç adetimiz olmadığı halde arada çıktık... içlerinden yalnızca "saatleri ayarlama enstitüsü" ve "fareler ve insanlar"ı beğenmiştim. ki cidden özellikle "saatleri ayarlama enstitüsü"nde oyuncu seçimleri çok iyiydi, kitap sahneye aktarılırken silinmemişti, gereksiz diyaloglardan kaçınılmıştı ve "dili güne uyarlacağız" diye bayağılaştırılmamıştı...

bilirsiniz, devlet tiyatroları -birçok tiyatro gibi- perdelerini ekim ayında açar... ben gerek, önceki sezonun -bence- kötü oyunları, gerekse okuldaki yoğunluğum nedeniyle bu sezon sadece 2 oyuna gidebildim. ki "rita'nın şarkısı"na kadar da hevesli değildim... geçen hafta gittiğim "kod adı kongo"dan hoşlanmasam da -ki o da geçen sezonun oyunlarından biriydi, bu sezon da devam ediyor) hevesimi kıramadı...

evet beylerrr bayanlarrrr,
hedefimiz şimdii neymiş? devlet tiyatrosu'nun yeni oyunlarıymış...
neymiş bunlar? sayalım bakalım... ama kesinlikle gideceklerimden başlayayım önce...

ilk sırada, "kredi kartı-vak'aaa" var... uğur polat ve çağ çalışkur oynuyorlar efem... uğur polat'ı bilmeyeniniz muhtemelen azdır -kii uğurcuuum bilinmez miii be!.. o nasıl bir sestir, o nasıl bir bakıştır, nasıl bir gülümsemedir, nasıl bir oyunculuktur? vakt-i zamanında kendilerine azıcık aşık olduğumu çok mu belli ettim hıı?- çağ çalışkur'u tanımıyor olabilirsiniz ama muhtemelen ileride başarısıyla kendinden söz ettirecektir... kendileri oyuncu ipek bilgin'in kızıymış... (ipek bilgin kim mi? şöyle söylersem bir çok kişinin gözünün önünde belirecektir herhalde, ezel dizisinde ezel'in annesini canlandırıyormuş şimdilerde...) oyunun yazarı ve yönetmeni ise cüneyt çalışkur, diyor ki oyunla ilgili olarak: "nietzsche 'sizi öldürmeyen şey güçlendirir!' diyor. ben de 'sizi öldürmeyen şey sakat bırakır!' diyorum."




ikinci sırada "profesyonel" var... oyunumuzun yazarı dünyaca ünlü sırp yazar duşan kovaçevic. ışıl kasapoğlu'nun yönettiği oyunun kadrosunda ise bülent emin yarar ve yetkin dikinciler'e gülen çehreli ve cenap oğuz eşlik ediyor.









bir diğer oyunumuz kuzguncuk türküsü... oyuncu kadrosunun oldukça kalabalık olduğu bu oyunun yazarı güngör dilmen, ve oyunumuz cemal ünlü tarafından yönetilmiş.





bir başka oyunumuz, kül bellek. beliz güçbilmez'in yazdığı oyunu, mahir günşiray yönetiyor... oyuncular, yeşim gül ve bedir bedir. oyunun tanıtım metni ise şöyle diyor; "kimliği, cismi, insanları yok olmuş hayatları ziyaret eden bir adam ve bir kadın... küllerin altından çıkardıkları bu hayatlara can verip, seyirciyle birlikte bir belleği yeniden oluştururlar. adam ve kadının kurduğu oyunlarla, girdiği kimliklerle ve ziyaret ettiği anılarla, yakın türkiye tarihi küller gibi sahneye saçılır.

gitmek istediğim birkaç oyun daha kaldı buraya yazmadığım, ama onlar da bir başka yazının konusu olsunlar... hepsini bir araya sıkıştırmayayım :) ama bu sezon sahnelenen tüm oyunları merak ediyorsanız, buradan buyurun
bi tık yeter

Yorumlar

ben bunlardan birine gelirim ama lütfen çok süper fena müthiş bişey olsun..
iris dedi ki…
bunlardan ikisine (kredi kartı vak'aa ve profesyonel) bi de şehir tiyatrolarından lüküs hayat'a gel :))
UykusuZ dedi ki…
ben de isterim ama çok uzağım, ve de ben bu tip aktivitelere tek başına gidememmmmmm, ne zevki olur ki.
iris dedi ki…
benim tek başına gitmişliğim de vardır ama dostlarla daha bi güzel oluyor tabii...

ne kadar uzaksın diyecektim ki, izmirdeymişsin... şöyle diyelim o zaman, buralara gelirsen okanitto'ya zaten haber edersin diye düşünüyorum, o zaman bi tiyatro aktivitesi düzenleriz :)
UykusuZ dedi ki…
hımm o kesin, bira ısmarlıcam ona , gel gör ki İstanbul çook çook uzakta, ama şöle bi aktivite düzenlenirse, tanıdık eşraf gelirse atlar uçağa gelirim nolcak
iris dedi ki…
ist.a yolunuz düşerse okanittom iki eli kanda olsa gelir yanınıza :)
hmmm tanıdık eşraf :) valla bi şey diyemicem o konuda efem, ben pek tanıdık eşraftan olmadığım için :)
UykusuZ dedi ki…
bizim eşraf gitti zaten :( İzmirli eşraf
iris dedi ki…
hııı anladım :(( okanitto bahsetti c.tesi günü, o da üzgündü çok... kötü olmuş :( ama belki geri dönerler, olur ya..

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!