Ana içeriğe atla

(: gün ışığı :)

sevgili agresifboy bana gün ışığı ödülü vermiş... kendisine çok çok teşekkür ederek ben de mythemis'e, suskun güvercin'e, deep'e ve karılıksız'a gönderiyorum...

yüzümüz ışığa dönük olsun...

Yorumlar

Fısıltı dedi ki…
kulagım çınladı :))
günebakan sizi selamlar :))
TŞK
yuppiiiiiiieeeeeeeeeeeeeeeeeeee
benim günışığı ödülüm var :D
:( ay tuh bnm bide mim mim vardı unutmuştum ayıp oldu :( ama dur sakin kafayla gönlünü alırım :))
yaşasınnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn
iris dedi ki…
:))) özellikle çınlattım ki kulağını suskun güvercinim :))
kaçak güvercinleri çağırma ve bulma timindeyim ben :P
bi de ricaa ederim ki :)
deep dedi ki…
Çok teşekkürler sevgili iris bu güzel ödüle layık gördüğün için affınıza sığınarak ben bu mim olayını bilmiyorum :( eğer bişey kaçırdıysam özür dilerim...
sevgilerimle
iris dedi ki…
:) rica ederim efem... ayrıca hiçbir şey kaçırdığınız yok :) siz de istediğiniz kişilere vereceksiniz bu gün ışığı ödülünü o kadar :)
deep dedi ki…
tamam ozaman:D anladım

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!