Ana içeriğe atla

dinlen(me)!


benim "dinlenme"yi öğrenmem gerek... bu konuyla ilgili kurs murs varsa, gidicem artık, canıma tak etti...

sanki birisi mabadıma pervane takmış, dönüşünü son hıza ayarlamış... oturmak bana haram... sürekli bir şeyler yapıyorum, dışarı çıkıyorum falan... otursana evinde sıcacık, mis gibi! yayıl azıcık! yok ama yok, benimkisi rahat batması!

Yorumlar

Agresifboy dedi ki…
böyle bir kurs bulursan bana da bildir :))
iris dedi ki…
memnuniyetle :))
olmadı zaten ben açıcam kursu, bulucam şöyle keyfine düşkün, gamsız, tembel birini eğitmen olarak, ilk öğrenci de ben olucam :)
absalom dedi ki…
carmennnnnnnnnnnnnn...
gönüllü eğitmen aday adayıyım efenim bendeniz...

bütün özellikler bir fiil mevcuttur.
fazlasıyla :)
iris dedi ki…
hehehe eğitmenimi buldum :))
ilk derese başlayalım size de uyarsa hocam :D

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!