Ana içeriğe atla

:(((


cumartesi günü şebnem ferah konserine gidecektik, sevgili dereotundannefretedenadamcığım, mythemisciğim ve bizim tayfayla birlikte... fakat elde olmayan bazı üzücü sebeplerle iptal ettik... normal şartlar altında planın iptal olmasına üzülmeliydim -ki üzgündüm de- lakin eve geldiğim saatten bu yana yatıyorum... üzerimde battaniye, elimde sürekli yenilenen sıcak içecekler; bi ıhlamur, bi ekinezya çayı (ıykk ikisinden de nefret ederim!) sesim kısık -daha doğrusu kadın bedenine hapsedilmiş bir erkek sesiyle konuşuyorum!-, boğazım acıyor, öksürüyorum, üstelik nezleyle birlikte faranjitim de azmış, daha ne olsun?! üstelik konuşmak uzun zamandır böyle azap verici olmamıştı bühiii bühiiii :(

Yorumlar

Adam dedi ki…
en kısa sürede iyileş. (bu bir emir değildir)
güzeliimm :(
valla cuma'ya iyi olursan sen, cuma akşamı tekrar konuşalım..

yannız mythemisciğim demişsin, o arkadaşı ben de tanıyorum galiba, buralarda mı?
iris dedi ki…
:( konuşuruz canım cumaya...
yess sen de tanıyosun tabii, tanımamana imkan var mı bunca senedir :D
kendisi şuralarda
http://mythemis.blogspot.com/

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!