Ana içeriğe atla

yüreğime miras


ey okuyucu, bilesin ki bu yazarın yamuktur... ve tüm yamukluğuna karşın gelecek haftaya dışarı çıkmasın da, dinlensin diye her şeyi bu hafta halletmeye çalışan, çabuk yorulan bir moruktur.

bir türlü iyileşemedim. biri biterken öbürü başlıyor. elbet bunda benim de payım var, tam düzeliyor gibi oluyorum, kendimi sokağa atıyorum, eve geliyorum başka rahatsızlıklar ortaya çıkıyor. çıkışım da mecburen, mecburiyetten, keyfi bir şey yok. bu ara tamamen nişan hazırlıkları. her şeyi tek başına düşünmek, halletmeye çalışmak yorucu işmiş be blog! sağolsunlar yine yardım edenlerim, yalnız bırakmayanlarım var (fikir bazında rumuz mutsuza, telefonun ucundaki kadına, totoroya; fikir ve realite bazında da "sindir"ellaya teşekkürlerimi sunarım) ama insan bir annenin yokluğunu öyle derinden hissediyor ki... her kim yanında olsa da kendini çok yalnız hissediyorsun, baban, kardeşin, akrabalar, dostlar; kimse yokluğunu unutturamıyor. nicedir aklımda zaten, bazı öyle oluyor ki en alakasız anda bir şey düşüyor aklıma, sesim titremesin, gözyaşlarım akmasın diye kendimi zorluyorum, sonrası geçmek bilmez bir baş ağrısı oluyor...

"neden?" diye sormuyorum, çoğu zaman anlatırken gülüyorum, acımı gizleyebilmek umuduyla, özlüyorum. ne zaman nişan için kendime bir şey alsam, aklıma geliyor kuzenimin düğününden önce konuştuklarımız... gerçi gitmek ikimize de kısmet olmadı, o dönülmez yollara gitti, bense onu yolculadıktan 2 saat sonra hayatımın en büyük kayıbını içimde taşıyarak ancak 10 dakika için kuzenimin nikahına... gereksiz ve ancak ölümler için anlamlı bir teslimiyetle "böyle olmalıymış" diyorum.

"böyle olmalıymış". hayattan yüreğime miras kaldı, değişmez bir hüzün. kıyassız. bazı zamanlar daha yoğun, ama hep hissedilen. bu mirasa alıştım da umarım ki bu hastalıktan bana miras kalmaz, kiracılığı da çabuk biter. bir an önce beni terk edip gider...

(kusuruma kalma blog, sıkıntımı kustum biraz.)
(kimsenin bu yazıyı okumaması ümidiyle...)

Yorumlar

khaos dedi ki…
aman efenim.. toplayınız kendinizi..
relac olunuz,
beden ve kadanızı dinlendiriniz..
Size ihtiyacımız var sevgili yazar..
:)
iris dedi ki…
çok teşekkür ederim sevgili digital kelebek... bu hafta dinleneceğim inşallah :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah