Ana içeriğe atla

canım yanıyor!


canım yanıyor...
mesele benimle ilgili değil...
ablamla ilgili...
ablam dediysem, anne tarafımdan akrabam...
öz ablam olsa, daha yakın olmazdık...

canım yanıyor...
büyük bir aşkla başlayan evliliğin,
2 sene bile sürmemesinden...
hiç bitmeyen hakaretlerin,
hatta adice, kör bir şiddetin ardından,
"nihayet" alınan boşanma kararından...
ama her şeyden öte, saygının bitmesinden.

evet, herkesin başına aynı şeyler gelmez..
mutlu da sürebilir evlilikler...
ama yine de,
gördükçe,
duydukça,
korkuyorum evlilikten...

Yorumlar

eeyore dedi ki…
değişik bir şiir olmuş, tarzı beğendim!
iris dedi ki…
aslına bakarsanız, şiir olsun diye değildi yazışım...
boğulmak üzereydim ama yine de detay vermemeliydim...
ondandı, kısa cümlelere yönelişim...
yine de teşekkür ederim...
Lazanya dedi ki…
can yakıcı
Adam dedi ki…
beraber yaşamak ne kadar normalse ayrılmak da o kadar normal karşılanmalı. şiddet, hakaret olmamalı elbette.

bu arada farkında mısın bilmem ama yazarken satır sonlarında cümle içlerinde kafiyeli takılıyorsun. :)
fazla şiir okuyorsun sanırım.
iris dedi ki…
elbette boşanmak normal karşılanmalı... ki onlar için de en mantıklı yol bu görünüyor. ama işin içine şiddet, hakaret bu denli yoğun girince, sözler düğüm düğüm oluyor içimde.

inan farkında değilim...
bu ara pek şiir okuduğum da yok üstelik..
ruhumda var :P
GÖK-TÜRK dedi ki…
Şu güçlünün güçsüzü ezmsi olayına ifrit oluyorum.Böyle şeyler duyduğumda ah elimde kuvvet olacaktı ki...diye başlayan cümleler kuruyorum...Ancak keşke anlattıklarınız gerçekleşmemiş olsaydı...Hayırlısı olsun diyelim..
iris dedi ki…
amin, hayırlısı olsun gerçekten...

keşke gerçekleşmemiş olsaydı dediğiniz gibi, ama maalesef... artık çok geç...
bir insanın gerçek yüzü uzun sürede anlaşılırmış. senin kuzenin şansızlığı bunu evlilikte görmesi olmuş. gerçi evlenince işin içine ailesinden sorumluklara kadar her şey giriyor. sevgililik müessesesi daha pratik. sen ve o var. sorumluluk da yok. daha ne, gerçek yüzünü göstermeye bile gerek yok.

ben adamı dolandırmak için evlenen kadınlara şahit oldum. o derece vahşileşmiş toplum.
ebruli günce dedi ki…
Gerçekten üzücü, ama yıllarca çekmektense,çocuk edinip bir cehennem hayatına mecbur kalmaktansa, başındayken bitirme kararı almaları en iyisi olmuş sanırım,bundan sonraki hayatına, güzel başlayıp, devam edebilmesi dileklerimle...
Metin Can Aslan dedi ki…
Aslında ben başka bir şeyi merak ediyorum. Evlenmek çok ciddi ve neredeyse hiç kimsenin bir çırpıda almadığı, insanın emin olana kadar durup düşündüğü bir karar. Öte yandan insan nelere tahammül edebiliyor, ne zor şartlar altında yaşayabiliyor...
Anlamadığım şey birbirini seven, isteyerek evlenen insanlar arasında bırak sevginin bitmesini, ilişki düşmanlık seviyesine nasıl iniyor?
Yani insan sokaktaki hiç tanımadığı bir insana; onu da geçtim suçluluğu kanıtlanmış bir mahkuma bile belli seviyede saygı gösterirken eşine; en azından bir zamanlar aşık olduğu ya da aşık olduğunu düşündüğü insana karşı bu kadar vahşileşebilyor?
iris dedi ki…
gerisi önemli değilciim,
aynen dediğin gibi, vahşileşmiş toplum... herkes yoğun bir "ben" telaşında ve birçok şey unutuluyor bu arada...
insan bir evliliğin bitmesine sevinir mi? o haldeyiz ailecek... bir yandan canımız yanıyor, bir yandan da "sonunda bitiyor, hırpalanmaktan kurtuluyor kız" diyoruz...
iris dedi ki…
sevgili ebruli günce
kesinlikle haklısın... zaten bir ömür çekilmez bu hayat... hele ki iş tehditlere kadar varmışken...
güzel dileklerin için çok ama çok teşekkür ederiz...
iris dedi ki…
ali vefacıım,
inan bilmiyorum... ve beni de bu korkutuyor...

sevgi tanımlarımız bir olmadığı gibi, yaşayışlarımız da farklı farklı... kimisi evliliği "biz olmak" "can yoldaşlığı" olarak görürken, kimisi de yemeğimi, ütümü yapsın, ben istediğimde de altıma yatsın, olarak görüyor işte...

gözlerimle gördüm saygının bitişini an-be-an. elbetteki asla tek taraflı değil, ama bir taraf her zaman olduğu gibi ağır basıyor.

kadın ya da erkek önemli değil, eşlerden birisi, "biz" olarak değil "ben" olarak yaşıyor ve düşünüyor, ama ötekinin "ben" olmasına, en basit kararlarına dahi karışıyorsa -hatta maaşına el koyma hakkını bile kendinde buluyorsa-; kendisi hayatını dilediğince yaşarken, ötekini eve ve kendisine mahkum kılmaya çalışıyorsa bir süre sonra sevgiden, saygıdan bahsetmek de pek mümkün olmuyor...
UykusuZ dedi ki…
bir erkeğin bir kadına el kadırması ne kadar küçültücü bir durumdur.
Olmuyorsa boşanırsın.
iris dedi ki…
biz böyle düşünüyoruz ama, bazıları bizimle aynı fikirde değiller maalesef...
losstime dedi ki…
hayat bazen kurduğun hayallerin gerçekleşmesine malesef izin vermiyor. bile bile lades dermi ki insan.ama yaşananlar bir ders
iris dedi ki…
maalesef ki..
"yaşananlar ders" dediğiniz gibi ama keşke bu kadar yıpratıcı olmasaydı...

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah