Ana içeriğe atla

ben, kendim VII


* kendini "deniz"e ait hissedenlerdenim. buruşup, morarmaya başlamadan sudan çıktığım nadirdir...

* vakti zamanında "sempati güzeli" seçilmişliğim var... tabii 4 yaşında olduğumu varsayarsak, seçilmem gayet normal... şimdi olsa ancak, "buz güzeli" falan seçilirim.

* absalomcuumun da dediği gibi huysuzum azcık, kabul ediyorum :)

* çok kötü bir televizyon izleyicisiyim... zira, dvd izlemek amacı dışında kullanılmıyor.

* televizyonda takip ettiğim hiçbir dizi yok. öyle her hafta bölüm falan bekleyemem, unuturum ben, bünye alışkın değil... paşa paşa gidip dvdsini alırım, kafama ne zaman eserse izlerim. [bkz: house m.d.]

* valiz hazırlamayı çok severim... zaten artık o kadar alıştım ki hazırlamam çok uzun sürmüyor... tek sorun şu ki dönerken o valiz dolup taşıyor. her defasında içine bir tanede küçük valiz ya da bez çanta falan koyayım diyorum, hep unutuyorum. artık ya bunu unutmayacağım ya da alışveriş yapmayacağım.

* arada bir bana gelirler; kendimi kendimden soymak isterim. içimde anlamsız ve tarifsiz bir kaygı-acı karışımı büyür, o büyüdükçe ben avaz avaz bağırmak isterim... sonra yine gelişi gibi anlamsızca gider.

Yorumlar

eeyore dedi ki…
son madde bana da oluyor:D

dizi ve tv konusunda aynıyız sanırım

valiz hazırlama gibi bir derdimin olmayışını seviyorum. sevmem yolculukları

kendini denize ait hissedenlerdenim ama kenarında duranlarından:D
iris dedi ki…
:) edebiyatçı edebiyatçının halinden anlar sanırım :)

bayılırım yolculuk yapmaya.. artık dalga geçiyorlar, valizin kapının arkasında duruyor herhalde diye :)

sen deniz konusunda manzaracılardansın galiba :)
eeyore dedi ki…
aa branşdaş oluşumuza sevindim hocam :D takıldığım yerlerde danışabilirim sanırım değil mi?

bu arada evet deniz konusunda manzaracılardanım ben:D
iris dedi ki…
:)) elbette efenim, ne zaman isterseniz :))
absalom dedi ki…
hahahahaaaa
ben kaçırmışım bunuuuuuu.

carmennnnn :))
sempati güzeli mi seçildin hahahhaa.
yok bak allah var sempatiksin.
yeminlen.
jüriyi alkışlıyorum burdan ellerinden öpüyorum tüm üyelerin:)))

huysuzluk var ebet ama olsun.
gülü seven dikenine katkanır efenim.
bakınız;
ben.

:))))
iris dedi ki…
vronskyyy
hııhıımm küçüktüm ufacıktım ama sempati güzeli seçildiğimde :) yeni diil :P

ahaha çok hoşsun,
katlann banaa :))
absalom dedi ki…
olsun...
jüri ileri görüşlüymüş.
bu kız büyür böle cici bici amanında aman şeker bi kız olur demişler seçmişler.

sen jüriden iyi mi bileceksin halla halla.

:))))
iris dedi ki…
aman efenim ne haddime :))
yalnız o zaman tanısaydın beni daha çok severdin, o kesin :D :))

ama kabul ediyorum, ebeettt, huysuzdum el kadar bebeyken bile :)
hiç huylu olamadım, böhüü böhüüü
şimdi de ben ağliiiciim :)
absalom dedi ki…
hahahahaaaa
boşver yahu ben de huylu deilim.
yannız öretmenim canım türkceyi mahvettik be ya.
huylu temek...

hahhahaa
iris dedi ki…
:)))
ben çocuklara türkçe'yi öğreteyim derken, onlar benim huyumu bozdu :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah