Ana içeriğe atla

Aşk-ı Memnu'ya Dair


Bu ara herkes soruyor, "Aşk-ı Memnu'yu izliyor musun?" diye... Cevabım gayet net; "Hayır." Birincisi; çok nadir olarak okuduğum kitaptan uyarlanan film ya da tiyatro izlerim... Henüz uyarlama dizi izlemişliğim yok, "Çalıkuşu", "Yaprak Dökümü" dahil... Beğendiğim nadirdir... Milan Kundera'nın aynı adı taşıyan ünlü romanından uyarlanan "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği", Ahmet Hamdi Tanpınar'ın aynı adı taşıyan romanından İstanbul Devlet Tiyatrosu'nca uyarlanan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" beğendiklerimden ilk aklıma gelenler... İkincisi; dizi kültürüm yok, ilkokul yıllarımda "Süper Baba", sonrasında "Yeditepe İstanbul" ve "İkinci Bahar", şimdi de "Canım Ailem" bir de beş sezonunu da bitirdiğim House... Aslına bakarsanız yirmi altı sene için beş dizi bile fazla bana göre... Neyse... Gelelim "Aşk-ı Memnu"ya, ama romanına...

Eleştirmenlerce Halid Ziya Uşaklıgil'in en başarılı romanı olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de öyledir, gerek olay örgüsü, gerek anlatımı merakla, sonuna kadar okumanızı, dahası sıkılmamanızı sağlar.

Dramatik bir romandır Aşk-ı Memnu (yasak aşk). Esas olarak iki eksene ayrılır; Bihter ve Nihal...

Halid Ziya için Bihter, çaresiz bir kadındır. Onu yargılamaz, namussuz saymaz... Bihter, annesinin yarattığı travmalardan kaçmaya çalışırken kendisini başka bir kaosun ortasında bulur, aslında biraz da kendisinin yarattığı ve kaçamadığı bir kaostur bu... Mutluluğu bulduğunu sanıp, kaybeder... Trajedidir yaşadığı, bundan dolayı da romanın trajedik bir karakteridir Bihter. Sonu da bu trajediye uygun olarak gelir; intihar eder. Aslında biraz Anna Karenina, biraz Madam Bovary, çokça kendisidir Bihter...

Nihal ise masum bir kız olarak çıkar karşımıza... Yalnız ve tepkili... Yaşananların doğal sonucudur aslında yalnızlığı ve tepkiselliği, Halid Ziya bunu da gösterir okuruna. Bihter'in trajedisi biraz da mutluluğu olur Nihal'in. Bihter'in yolculuğu nasıl kaçıştan trajediye ilerliyorsa Nihal'in yolculuğu da masumiyetten bilinçlenmeye doğrudur. Romanın sonuna doğru iç yolculuğunu tamamlar. Nihal önce tüm ailesini kaybeder, sonra geri kazanır.

Keşke diyorum, keşke dizi haline getirmeseler, sevdiğimiz, bildiğimiz gibi kalsa romanlar, hikâyeler... Bir de mesela, diziyi uzatacağız diye etmeseler içine eserlerin... Biliyorum çok şey istiyorum :))

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah