Ana içeriğe atla

yiyesim ve gidesim var

gidesim var blog... bu ara yine bir kurtlandım... bir de asortikleştim ki hiç sorma, pazar kahvaltısı kesmez oldu bruncha gidesim var. valla billa özenti değilim blog, sabahtan akşama açık havada oturup, bir gözüm denizde, yiyesim var! muhtemelen girdiğim ve topu topu 3 hafta tutunabildiğim rejimin kıyameti bu :)

o değil de blog çok fena halde gidesim var... babam bodrum'a yerleşti, teyzem altınoluk'a, halam da izmir'e... kardeşim izmit'te... bu ne lan! istanbul'un bekçisi ben mi kaldım! hele bir de babam dün terasta güneşe ve denize karşı kahvaltı yaptıklarını anlatmadı mı, dellendim iyice... tamam hadi taşınmana ses etmedik de, bari kıskandırma! di mi amaa?

alakasız ama bir de ankara'ya gidesim, karadutumun küçük balığını tokatlayasım var... şaşkın küçük balık ne olacak... aç gözünü artık azcık, her şeyi unutuyorsun bir şu sevgisiz bastıbacağı unutamadın! ayıp değil mi karadutuma?!

yaa öyle işte...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...