Ana içeriğe atla

takıntı


işte aynen böyle... fırat'ınkiler gibi... ama onun kelimeleri gibi değil, düşündükleri gibi hiç değil; sadece tarzlarımız aynı o kadar. neden gündüz haliyle çözemediğim ya da çözmek için uğraşmadığım veyahut tamamen ötelediğim düşünceler yattığım an zihnimi kurcalamaya başlar ki?

(bilimsel kısmına hiç girmeyin, ben de girmeyeceğim; biliyorum... lakin bunaldım.)

zaten sürekli düşünüyorum (hah haa; kim düşünmüyor ki?) "biraz gamsız olmalıyım, bu kadar düşünmemeliyim" diyorum, sonra ne yapıyorum? gece uyuyamıyorum... fırat gibi... keşke onun gibi aklıma takılanlar "göt, bok, sıç" falan olsaydı da bir süper kahraman edasıyla her olaya saldırmasaydım zihnen... (ne bu yani, kafam yastığa değince mi süper güçlerim ortaya çıkıyor?)

tabii süper kahraman imgesi ayrıca incelenmeli... haah ha, kendi çukurunda debelenen bir süper kahraman; ne şahane :))

Yorumlar

.... dedi ki…
Ya bende dünyayı kurtaran adam olmaktan çok sıkıldım. İstifa dilekçesini nereye bırakıyoruz. :)
iris dedi ki…
bizim istifamızı kabul etmiyorlar, dünyanın delilere ihtiyacı varmış :) o yüzden kendi kendimi emekli ettim ben, tavsiye ederim :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...