Ana içeriğe atla
geçmişimiz, geleceğimiz siliniyordu gözlerimizden... öylece durmuş izliyorduk sadece, konuşmadan sessizce... biliyorduk, hiçbir kelime değiştirmeyecekti gerçeği. tükeniyorduk, gün-be-gün...

eskimiş, solmuş, yıpranmış düşlerimiz vardı ve alışkanlıktan kalma bir birliktelik... kör müydük, sağır mıydık, lal mıydık? yoksa her şeyi kanıksamış mıydık? bıkmıştık belki de hayatın ve aşkın yüklerini sırtlamaktan.

sarıldığımız yoklukta kaybolmaktaydık, hafızamızı tazelemeye çalışırken. yolculuklardan, kendimizi keşfetmeye çalışmaktan dönmekteydik yurdumuza, perişandık. kaç geceler uykusuz sabahladık, kaç gündüzler harcadık yaşanmışlıklarda. her şeydik, yurdumuzun işçisi, işvereni, yoksulu ve zengini, hatta kadını ile erkeği... lakin ilerleyemedik. kapıldığımız ruhi bunalımlarımızla büyüdük, büyüdük ama bazı şeyleri fark edemedik.

duygularımız hapsolmuş, umudumuz körelmiş, bunca zaman sonra bile hiçbir şey değişmemiş... ne yazık! yaşadıklarımızla yetinmeye zorlanışımız... biçare, dar sokakları genişletmeye çabalayışlarımız...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...