Ana içeriğe atla

tante rosa


bugün bir ara canım sıkıldı, ne okusam diye düşünürken aklıma tante rosa geldi... başkalarını bilmem, ama benim için özel bir kitaptır. küçük, sevimli resimleri vardır ve inceliği içine bir dolu şey sığdırmıştır. arka kapağında şunlar yazar:

ilk yayımlandığında 'yerli' olmamakla eleştirilen tante rosa, sevgi soysal'ın, sinemaya da uyarlanan en özgün eseridir. bir roman bütünlüğüne sahip olacak şekilde birbirine ustalıkla bağlanmış on dört hikâyenin ana konusu kadınlık ikilemleridir. sevgi soysal'ın, o kendine özgü ironisiyle anlattığı tante rosa, yaşamın kurallarına ve sınırlandırmalarına başkaldıran, ancak kadınlığına hapsolduğu için hep yenilen biridir. o, 'bütün kadınca bilemeyişlerin tek adıdır.

sevgi soysalın kaleminden söyleyecek olursak da:

yaşamak zorunda olmak, sürdürmek, ısrar etmek. bu tante rosa demektir.

her okuduğumda biraz daha sevdiğim bir kitaptır tante rosa... altı çizili birçok cümle ya da paragraf olsa da, tante rosa denilince en önce dilime koşturan, aklıma gelen iki bölüm olur...

çıplaktık, yürüyorduk, utanmayı öğrenmemizle unutmamız bir olmuştu, çıplaktık yürüyorduk. kimin sınava girdiği unutulmuştu, çıplaklık unutturucudur. biz unutmak için, kaçmak için soyunanlardandık, kaçmak için. oysa hatırlamak için soyunulur, hatırlamak için, yüzyıllardan beri unutulanları hatırlamak için. neyin olmadığını, neyin olamayacağını hatırlamak için, yeniden başlamaya gücü olmak için, seçim yapmak için, seçim yapabilecek açıklığa kavuşabilmek için. hayır demek için, evet demek için, başkaldırmak için, yakıp yıkmak için, barış için soyunulur, soyunulur. tante rosa daha bir kez olsun bunlar için soyunmadı, bunlar için soyunmadı, bunlar için soyunulabildiğini düşünmedi, görmedi, bilmedi. tante rosa bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır. işte unutmak için, neyi unutmak, neden kaçmak için, işte bunlar hiç bilinmiyor, bunları bilmek bile bir ad değiştirmektir, bir kılık değiştirmektir, neden kaçtığını, neyi unutmak için soyunulduğunu bilmek, sadece bunu bilmek, doğduğu anı bilmek, çıplak doğmuş olduğumuzu bilmek, çıplak öleceğimizi bilmek, hiçbir şeyi bilmemek ya da, ama hiçbir şey bilmediğini de bilmemek, yararsızlığı bilmek, yararsızlığı. bunun için soyunmak ve suyun dibini görmek.

ve diğeri;

tante rosa hamile kaldı.
tante rosa hans'tan hamile kaldı. sizlerle başbaşa dergisinde yayımlanan o bayağı aşk romanlarının hepsinde olduğu gibi yatar yatmaz hamile kaldı ve bu romanlarda yazılanların doğru olduklarını sandı. doğru olduklarını sandı ve sizlerle başbaşa romanlarındaki kızlar gibi 'namusu kirlenmiş' bir aile kız olmamak, zavallı bir piç kurusu doğurmamak için hans'la evlendi.
önce kedilerden, sahiplerini ve onların evlerini korumayı pek takmayan kedilerden çok, sahiplerini ve onların evlerini korumayı varlıklarının tek anlamı sanan köpekleri sevmeye başladı. sonra kanaryaları, bön tavukları, can sıkıcı muhabbet kuşlarını ve bütün evcil hayvanları, bir de evlerini sırtında taşıyan kaplumbağaları sevdi - o yırtıcı, özgür, orman hayvanlarını unuttu.
unuttuğunu sandı, çünkü sizlerle başbaşa dergisindeki aşk romanlarında yazılanların doğru olmadığını anladığı zaman, anladığı zaman, ah o zaman...
kocasıyla istemeden yatmaya başladığı zaman 'namusu kirlenmiş' bir kadın olmanın ve bu yatmalardan sonra doğurdukça piç kurusu doğurmanın ne olduğunu anladı, hiçbir şeyin sizlerle başbaşa dergisindeki aşk romanlarında yazılanlara benzemediğini o kadar iyi, o kadar elle tutulur gibi anladı ki.


ayrıca bu kitaptan uyarlanan ve seni seviyorum rosa adını taşıyan bir de film bulunmaktadır. yönetmeni ışıl özgentürk'tür. rosa'yı sumru yavrucuk canlandırmakla birlikte film birçok ödül almıştır. ki bunlar;

antalya altın portakal film festivali, 1991, sumru yavrucuk, en iyi kadın oyuncu
antalya altın portakal film festivali, 1991, ertunç şenkay, en iyi görüntü yönetmeni
4. ankara film festivali, (1992), "en iyi 3. film"
4. ankara film festivali, (1992), "en iyi yardımcı erkek oyuncu", (ismet ay)
4. ankara film festivali, (1992), "en iyi özgün müzik", (thesia panayıotu)
4. ankara film festivali, (1992), "en iyi görüntü yönetmeni", (ertunç şenkay)
11. uluslararası istanbul film festivali (1992) "jüri özel ödülü"
kültür bakanlığı "sinema başarı ödülü" (1992) gibi önemli ödüllerdir...

yaşamak zorunda olmak, sürdürmek, ısrar etmek. bu tante rosa demektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah