Ana içeriğe atla

düşten düşen ıslıklar


feyzan'a...

düşüyorum… yüksekten, alçaktan, tökezleyip; nereden ve nasıl olduğu önemli değil: DÜŞÜYORUM…

görüyorlar beni, yardıma koşmuyorlar… ben de seslenmiyorum, ama görüyorlar. her defasında nasıl kanadığımı görüyorlar… ben kanıyorum, onlar gülüyorlar… ardından

düş ü yorum…

ayıp düşler görüyorum. sorgusuz bedenler, avlar, avcılar, acımasız cellatlar ve “güzel atlar” görüyorum… keskin bakışlı kadınlar görüyorum, ayyaş erkekler görüyorum ve masum çocuklar… takip ediliyorum! ıssız yollarda karanlık gölgeler, tiz çığlıklar, acemi kahkahalar… takip ediliyorum… boynumda hep iki tane kanlı parmak…

yoruyorum… kendimi ve her şeyi… düşleri bile… yoruyorum… bazen iyiye, bazen kötüye…

düşüyorum… düştükçe bölünüyorum… bazen keskin bakışlı bir kadına, bazen ayyaş bir erkeğe, bazen masum bir çocuğa bürünüyorum…

bulanıyorum kirli renklere… ben parlak renkler düşlüyorum, her defasında kırmızıyla kirlenip, siyahla siliniyorum.

umutlar topluyorum; hayata bir yerinden tutunmak için… tutunacak kadar biriktiremiyorum.

boğuluyorum bir kısır döngü içinde… nereye baksam aynı; aynı gitsem… ve sonuç aynı…

düş(ürüyorum )!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

((: herkese iyi bayramlar :))