Ana içeriğe atla

artık benimsiniz ki :)

hafiften çatlak olduğumu kabul ediyorum... ama ben böyle mutluyum ki efenim...
az önce yine çatlaklığımı konuşturdum ve şu fotoğraflarda gördüğünüz şeyleri sipariş ettim -ki 15-20 dakika sonraya kargoya verildiler bile, yarın ya da akşam üzeri elimde olacaklar :) -

üstte bulunan kollarını açıp yatmış arkadaş tencerelere sarılmayı ve taşımayı çok seviyor, ben de onu bu zevkinden mahrum etmek istemedim... zaten evimde bu işi yapan bir elemana ihtiyaç vardı...

altta bulunan delik deşik arkadaş ise kendisini bu şekilde ifade ettiğini söylüyor ve geçimini bu yolla kazanıyor... eh çorbada benimde tuzum bulunsun değil mi?



bu sevimli tospaacık ise azıcık sihirli... gökyüzünü ve yıldızları siz istediğiniz zaman odanıza getiriyor... gökyüzünü ve tospaaları çok seven bir insan olarak dayanamadım...

babamdan (ki kendisi benim manyaklığın kitabını yazdığımı düşünüyor -oysa ki ben gayet normal bi insanım, minik minik deliliklerim olsa da- hem bikerem azcık çatlaklık hayatı mutlu ve umutlu kılar) ve teyzemden gelecek tepkilere de kendimi hazırladım :) gardımı aldım, bekliyorum :)



Yorumlar

absalom dedi ki…
"hafiften çatlak olduğumu kabul ediyorum"

hafif derken?
gegi zulaaa dedi ki…
çok şeker bunlar bnde severım tosbagaları nerden aldın?? bnde odamda ıstıyorumda:)ltfennn
iris dedi ki…
inandırıcı olmamış di mi :)
utandım :)
iris dedi ki…
gegi zulaaa :)

http://www.bunlardanistiyorum.com/

diye bir site var, oradan aldım :)
Fısıltı dedi ki…
delim benim:)
bonafide dedi ki…
Kağlumbağalara bayıldım..mükemmeler :)
iris dedi ki…
fısıltım, aklı selimim :)
kendimi çok belli etmişim di mi :)
iris dedi ki…
bonafide :)
tospaaam ve ben teşekkür ediyoruz :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...